VIII. Tehdit & Otoriter ses

15.9K 731 21
                                    

O geceyi, ertesi günümü planlamakla geçirdim. En sonunda, buradan elimi kolumu sallayarak çıkabileceğim bir yol bulmuştum. Eğer buradan çıktıktan sonra Jackson'a varana kadar sağ kalmayı başarabilirsem, işte o zaman tam anlamıyla kurtulmuş olurdum. İnsanlarla birlikte yaşadığımız dünyada, aynı onlar gibi kurallarımız ve yasalarımız vardı. Hiçbir tür, bunu bozmaya cesaret edemezdi.

Sabah Kai tarafından kesinlikle nazik olmayan şekilde uyandırıldığımda, ona lanet okudum. Bana iyi bir tehdit savurarak yataktan kalkmamı emrettiğinde, bedenimi zorla yumuşak çarşafların arasından çektim.

''Siz kan emicilerin tek yaptığı bir şeyler emretmek ve etrafta patronluk taslamak. Birinin size haddinizi bildirmesi gerekiyor!'' diye dişlerimin arasından sinirle mırıldandım, sabah mahmurluğuyla.

Karşımdaki vampirin biçimli kaşları çatıldı ve bu kollarımı çaprazlamama neden oldu. ''Nerede ve kimlerin arasında olduğunu unutuyorsun. Bana, seni buracıkta öldürmem için daha fazla sebep vermeden giyin. Kralın karşısına çıkacaksın.''

Aniden aldığım bu haberle, tedirginlik tüm vücudumu ele geçirdi. Bu kadar kısa zamanda olmasını beklemiyordum. Uykum bir anda açılmıştı. ''Ne dedin sen? Bu kadar erken mi?''

Kai ellerini saçlarının içinden geçirdi ve sinirle başını salladı. ''Ne bekliyordun, sonsuza kadar burada kalacağını mı? Zaten az sonra öleceksin, son dakikalarını benimle tartışarak geçirmek istemezsin.'' Kapıdan çıkmak için arkasını dönmüştü ki, ona yetişip koluna yapıştım.

''Dur!'' Bir bana, bir de koluna yapışmış elime baktı. Elimi hızla geri çektiğimde, sorar bakışlarını bana yönlendirdi. ''Beni buradan çıkaracaksın. Her şeyi biliyorum. Zarish'le aranızdakileri tümünü. Eğer Adrian'ın öğrenmesini istemiyorsan, bana yardım et.''

Göz bebekleri genişledi ve yüzü daha önce hiç görmediğim bir hal aldı. Gözlerini kapatıp açmasıyla yemyeşil gözleri bir anda kıpkırmızı oluverdi. Sivri dişleri belirginleşmişken, bana vampirlerin yaptığı gibi hırladı. Karşılık vermeme vakit dahi kalmadan, çoktan boğazıma yapışmıştı.

Ayaklarım yerden kesildiğinde, nefes almakta zorlanıyordum. Öfkesi tüm odayı doldurdu ve güçlü titreşimlerle bana çarptı.

''Ona adıyla seslenme.'' dedi hala vampir formundayken. ''Beni nasıl tehdit edebilirsin? Seni öldüreceğim, Deeper.''

''Yapamazsın. Adrian'a bunu açıklayamazsın.'' Kesik kesik söylüyordum, çünkü sıkı parmakları neredeyse boğazıma düğümlenmişti.

Beni aniden yere bıraktığında, istemeden tökezledim. Ben ardı arkası kesilmeyen öksürüklerle boğuşurken, Kai üzerime geliyordu. Belki de yanılmıştım. Beni burada öldürür ve Adrian'a yapacak makul bir açıklama bulurdu. Kim tarafından umursanacaktım ki?

''Kai.'' Otoriter sesi duyduğumda, hiç bu kadar sevineceğimi düşünmemiştim. Kafamı kaldırıp göz ucuyla Kai'ye baktığımda, gözleri yeniden yeşil rengine geri dönmüş, sivri dişlerini geri çekmişti.

Lider odanın içine doğru birkaç adım attı. Peşinde dolaşan adamları, elleri arkalarında birleştirilmiş şekilde kapıda bekliyorlardı.

''Kai, beni salonda bekle.'' Liderin sözlerine karşı Kai'nin dudakları bir şeyler söylemek için aralandı ama daha sonra vazgeçti. Onun, benden daha gergin olduğunu söyleyebilirdim. Adrian'a her şeyi anlatabileceğimden şüpheleniyordu. Bana son kez baktıktan sonra, liderine, kralına itaat ederek odadan çıktı.

Adrian bir saniye kadar sonra önümdeydi, ve bu açıkça ödümü patlatmıştı. Lanet vampirlerin bu kadar hızlı olmasından nefret ediyor, buna bir türlü alışamıyordum.

Parmaklarının ucu çeneme temas etti ve başımı hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Ona olan nefretimin gözlerime yansıdığını ve bunu görebildiğini biliyordum. Yüzünü boynuma doğru yaklaştırdı ve gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Parmakları biraz daha aşağı inerek, az önce Kai'nin oluşturduğu mor haleye dokundu. ''Birazdan ölecek olman çok yazık. Keşke biraz daha zeki olabilseydin, kedi kız.''

Rüzgar gibi bir şey saçlarımı uçuşturdu ve bir saniye sonra Adrian odada değildi. Vampirlerin hızlı hareket edebildiklerini görmüştüm, ama bu göz açıp kapatmak gibiydi. 

En azından, konunun derinine inmediği için şanslıydım. Ona, Kai'nin bana saldırmasını nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

Çift kişilik yatağa oturarak kendimi onu yenebileceğime inandırmaya çalıştım. Daisy Deeper hiçbir zaman yenilmezdi. Yenilgiyi kabul etmem söz konusu bile değildi. Her zaman hırslı ve umursamaz olmuştum.

Eğer onunla birlikteyken dönüşmek zorunda kalırsam, oluştuğum hayvan karşısında ne tepki vereceğini bilmiyordum. Kedi Kız'dım fakat kesinlikle kediden büyük, kaplandan küçük bir hayvana dönüşüyordum. Bileğimde aynı zamanda kaplan işareti de vardı, ve bununla bağdaştırdığım tek şey, dönüştüğüm zaman kürkümde kaplan çizgileri olmasıydı. Onun dışında, kaplan türüyle hiçbir benzerliğim yoktu.

Eğer dönüştüğüm şey onu birkaç saniyeliğine şaşırtıp dikkatini dağıtırsa, bunu avantaja çevirmem basitti.

Düşüncelerimden, yerdeki kıyafetlerimi görmemle sıyrıldım. Sadece iç çamaşırlarımla olduğumu anca o zaman fark edebilmiştim. Kai'nin ya da o lider bozuntusunun beni böyle görmesi umrumda değildi. Vampirler ya da bizim gibi diğer şekil-değiştirici doğa-üstü türler için çıplaklık hiçbir zaman sorun olmamıştı. Bu konuda utanmak, en son dert edeceğimiz şeydi.

Kıyafetlerimi yerden toplayıp üstüme geçirdim ve son kez derin bir nefes alarak odadan çıktım.

***   ***   ***

Başımda nöbet tutan vampirler eşliğinde büyük salona vardığımda, daha önce rastladığım tanıdık manzarayla yeniden karşı karşıyaydım. Lider, dişlerini kucağında oturan çıtı pıtı kızın boynuna geçirmişti. Vampirlerin beslenmesini izlemek, dünyada görülebilecek en iğrenç şeylerdendi.

''Şey, bebeğim-,'' Kız devam edecekti ki, Adrian kafasını kaldırıp memnun olmamış, alaycı bakışlarla ona baktı.

''Bebeğim mi? Kaç yaşımda olduğumdan haberin var mı?'' Kız korkmuş gözüküyordu. Adrian oflayarak kızı kucağından kaldırdı ve el işaretleriyle gitmesini söyledi. Gözlerimi yeniden kıza çevirdiğimde, neredeyse ağlayacak gibi görünüyordu. Adrian'ın ondan beslenmesinden zevk mi alıyordu? Pekala, buradakilerin kesinlikle tedaviye ihtiyacı vardı.

Kız çıkar çıkmaz, liderin gözleri benimkilerle buluştu. Tahta benzer koltuğundan kalktı ve hafifçe sırıtarak benden birkaç metre uzakta durdu. ''Sen hiç özür dilemez misin?''

''O kelimenin ne olduğu hakkında en ufak fikrim bile yok.'' dedim dalga geçerek.

 

''Ah, olacak. Az sonra seni sağ bırakmam için bana yalvaracaksın.'' Meydan okumuyordu. Yenileceğimden o kadar emindi ki, onu yanıltmak benim için eğlenceli olacaktı.



PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin