XLVIII. Telefon & Şüpheli

7.6K 448 31
                                    

Ellerimi karnının üzerinde dolaştırırken, ''Sıradaki plan ne?'' diye sordum. Böylece durup, birilerinin beni öldürmeye gelmesini bekleyemezdim. Bu işten olabildiğince çabuk kurtulmalıydım.

Yatak başlığına dayalı sırtını esnetti, ve ellerini kafasının arkasında birleştirdi. O düşünürken, köpürcük kemiğinin hemen altında duran iki kanat dövmesini, daha yakından inceledim. Güzel görünüyorlardı. Dövmeleri, her zaman hoşuma gitmişti.

''William'dan sonra, Aiden ile devam etmeye ne dersin? Bunu yapabileceğini düşünüyorum.'' Beklemediğim önerisiyle buz kesen ellerimi şüpheyle süzdü. Kucağından kalkıp, kendimi yatağın diğer tarafına attım. Neden her şeyi bilmek zorundaydı ki?

''Neden Aiden'a bu kadar taktığını bilmiyorum.'' Aramızda aniden oluşan gerginlik, ikimizi de sessizliğe itti. Tek kolundan destek alarak, bana doğru döndü.

''Şimdi tartışmayalım, olur mu? Son günlerde zaten kotayı yeterince doldurduğumuzu sanıyorum.'' Güzel bir ışıltıyla bakan gözleri, pes etmemi sağladı. Uzatmanın anlamı yoktu. Eğer buna devam edersem, zararlı çıkan kişi olmam muhtemeldi.

Beni öpmek için yaklaşmışken, onu sırtüstü yatağa itip, yeniden kucağına oturdum. Dudaklarımızı birleştirmemden kısa süre sonra, kendini benden geri çekti. ''Hayır, daha fazla üstte olmana izin vermeyeceğim.'' Alaycı ses tonu, gözlerimi devirmeme neden oldu.

Kıkırdadı, ve bir saniye sonra yerleri değişmiştik. Öylesine hızlı olmuştu ki, aldığım nefesi bırakmayı bile unutmuştum. Göz bebeklerindeki altın benekler arsızca parıldıyordu. Vücudumu kendisininkine doğru çektiğinde, kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Onu ittiğimde yerinden bir milim bile kıpırdamaması, sinirlerimi bozmuştu.

Yarım ağız gülümsedi. ''Biliyorsun,'' diye mırıldanırken, dudakları neredeyse kulağıma değiyordu. ''Benden kurtulmak için, daha iyisini yapman gerekir.''

''Çok aptalsın, ve sen...'' Dudakları, sözlerimi yarıda kesti. Öpücüğü beni daha da sersemletmişti. Parmaklarımı omuzlarına gömdüm.

Elini tişörtümün altından içeri soktuğunda, nabzım hızlandı. Ve sonra, telefon çaldı.

Sinir içinde nefesimi bırakıp, yeniden Adrian'ı itmeye çalıştım ama o sadece kımıldamayı reddetti. ''Bırak çalsın.'' diye inledi. Ne yazık ki, bu çağrıya göz yumamayacak kadar meraklıydım.

Başımı geriye, buruşmuş örtülerin üstüne bıraktım ve Adrian'ın beni yatağa bastıran ağırlığını hissetmekten keyif alarak iç çektim. ''Claude arıyor olmalı. Ya önemliyse?''

''Bundan daha önemli ne olabilir ki?'' Eli karnımdan yukarı çıkmaya başlayınca, altında kıvrandım. Telefonun orada öylece çalmasına izin veremezdim. Bunu yapsam bile, Adrian'la geçirdiğim tüm zaman boyunca aklım telefonda olurdu.

''Açmam gerek, Adrian,'' dedim ensesindeki saçları okşayarak. ''Sadece bir saniye sürer.''

Yatağın hemen yanındaki komidine uzanıp, telefonu aldım. Tahmin ettiğim gibi, arayan Claude'du. Cevaplama tuşunu kaydırırken, Adrian hala üzerimdeydi.

''Evet?'' diye seslendim, telefonun diğer ucundaki Claude'a. Eğer gerçekten önemli bir şey yoksa, konuşmayı olabildiğince kısa kesmek istiyordum.

''Daisy, kısa sürede buraya gelmen gerektiğini düşünüyorum.'' Sesi endişeliydi. Adrian'ın altından kayarak, ayağa kalktım. Orada neler olduğunu merak ediyordum.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin