LXXX. Güzellik & Arka bahçe

6.4K 372 43
                                    

Büyük ve gösterişli otelin önünde durduğumuzda, Finn bizi bitkin bir şekilde karşıladı. Muhtemelen oradan oraya koşturmaktan yorulmuştu ama olabildiğince belli etmemeye çalışıyordu. Arabanın kapısını açıp, inmeden önce son kez Kral'a baktım. ''Siz gidin, evde buluşup bir plan yaparız. İşim fazla uzun sürmez.''

Adrian kafasıyla hafifçe onaylayıp, ben Finn ile birlikte otelden içeri girene dek bekledi. Otelin otomatik kapıları arkamdan kapanırken, büyük binayı sessizlik sarmıştı. Andrew beni görür görmez olduğu yerden kalktı. Yüzünde her zamanki maskesi vardı ve bu olay artık canımı sıkmaya başlıyordu.

''Finn, dışarı çık.'' dedim, Andrew'a doğru ilerlerken. Onunla yalnız konuşmak istiyordum. Bazı şeyleri en baştan açıklığa kavuşturup, ileride oluşabilecek sorunların önünü şimdiden kesmem gerekiyordu.

''Güvenli değil.'' Finn'in sesi arkamdan duyulduğunda, adımlarımı durdurup ona döndüm. Bakışlarımız buluştuğunda, ellerini omuz hizasında kaldırıp geriye doğru adımladı ve yavaşça otelden dışarı çıktı.

''Vay canına,'' Andrew şaşkınlık dolu bir tepki gösterirken, kollarımı göğsümde çaprazladım. ''Bu şaşırtıcıydı. Ama sence de onları korkuyla beslemen yanlış değil mi?'' Yöntemlerimi kendince eleştirmesine karşı sakin kaldım. Bugün daha fazla sinirlenmeyecektim.

''Herkes bir şeylerden korkmalı,'' dedim kendimden emin şekilde. ''Korku kaybetmeyi, vazgeçmeyi önler. Korku bizi biz yapar.''

Omuz silkip, ellerini kumaş pantolonunun ceplerine soktu. ''Koskoca oteli boşalttırdığına göre, söyleyeceklerin önemli olmalı.'' Sesindeki beklenti, beni gülümsetti. Meraklandığını biliyordum ama acelem yoktu. Bu konuyu tamamen halletmeden buradan hiçbir yere ayrılmayacaktım.

''Aslında daha önce şu maske konusunu konuşmamız gerektiğini düşünüyorum,'' Sözlerimle birlikte vücudunun gerilmesini ve açıkça belli olan rahatsızlığını fark ettim. ''Seri katil olmadığını nereden bileceğim?''

Kıkırdadı ama içten olmadığını biliyordum. ''Herkesin bir şeylerden korkması gerektiğini söyledin,'' dedi bana hatırlatacak şekilde. ''İşte ben de bundan korkuyorum.'' İtiraf ettiğinde, dürüstlüğüne karşı saygı duyuyordum. Ama bu vazgeçmemi sağlamayacaktı.

''Kendine güvensizlik korku değil, zayıflıktır.'' Açıkladığımda, sırtını dikleştirerek duruşunu düzeltti. Gerginliği bana kadar ulaşıyordu. Cevap vermeden önce düşündü.

''Korku zayıflığı getirir.'' Kelimeler ağzından hızlıca döküldü ama bu konuda benimle yarışamazdı. Gülümsedim ve ona birkaç adım daha yaklaştım.

''Korku, hayatta kalmamızı sağlar.'' Ona yaklaştığım mesafe kadar geriye gittiğinde, gülümsemem aniden silindi. Ani değişen ifadelerime alışması gerekecekti ve pek fazla zamanı da yoktu.

''Yapamam.'' dedi zayıf bir sesle. Kendine güveni olmayan erkeklerden nefret ederdim. Güzel ya da çirkin olması umrumda değildi. Bunu gerçekten önemsemiyordum ve Andrew'ın da benim gibi olması için uğraşacaktım.

''Seni çok az süredir tanıyorum,'' diye başladım, yapıcı olmasını umduğum konuşmama. ''Kendini çirkin olarak nitelendirmen umrumda değil, tanrı hepimizi güzel yarattı. Bu aptal takıntının seni nasıl güçsüzleştirdiğini görmüyor musun? O maskeyi çıkarmadan, bana olan bağlılığını kabul etmeyecek ya da şehrimde kalmanıza göz yummayacağım.''

Cebindeki ellerini çıkardı ama hala kararsız görünüyordu. Arkasını dönerken, onu izledim. Eli yavaşça maskeye gittiğinde, kısa sürede bol yol aldığımızı düşünüyordum. Belki bana kızgındı, sinirliydi ya da üzgündü ama o maske, Andrew'ın birçok özelliğinin önünü kapatıyordu. Yüzünü sakladığı gibi, yeteneklerini de saklıyordu.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin