SON

7.2K 510 148
                                    

Daisy, olanlara inanamıyordu.

Bembeyaz çarşaflara ve en az çarşaflar kadar beyazlamış yüzüne sıçramış olan kana, titreyen elinde tuttuğu silaha ve Adrian'ın kafasına aldığı kurşun yarasıyla birlikte yatağa düşmüş cansız bedenine baktı. Genç kadının tüm vücudu, olanların etkisiyle buz kesilmişti. Öyle ki, gözyaşları artık yanaklarını ıslatmayı bırakmış, onu tıpkı Adrian gibi terk etmişlerdi. Ağlamıyordu. Ağlayamıyordu. Hiçbir şey hissedemiyor, hiçbir şey düşünemiyordu.

Ölümle baş edebilecek kadar güçlü değildi.

Silahı elinden düşürdü ve kafasını hafifçe yana eğdi. Ellerini kucağında birleştirmiş şekilde, orada durup hiç kıpırdamadan sevdiği adamı ölü şekilde izlemeye devam ediyordu. Dakikalar geçti ve Daisy, derince titrek bir nefes aldı. Saf acının ona yaptığı şey buydu. O kadar çok acı hissetmişti ki, artık tüm duyguları körelmiş gibiydi. Kendinde değildi. Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olamayacaktı.

Sevdiği adamı vurmuştu.

Yatakta hareketlendi ve iç çekerek Adrian'ın göğsüne koydu kafasını. Ne kalp atışını hissedebiliyordu, ne de tenindeki eski güven verici sıcaklığı. Kolunu onun beline sardı ve gözlerini sakince kapatmadan önce onu göğsünden öptü. Ölüm onları ayıramazdı. Onun öldüğünü asla kabul etmeyecekti. Daisy için, Adrian yalnızca uyuyordu. Belki uykusu biraz uzun sürecekti ama, kimse ona bunun aksini iddia edemezdi.

Sabahın ilk ışıkları odanın içine arsızca dolmaya başlarken, ruhunun bedeninden çekildiğini hissetti. Artık güneşi görmek, aydınlıkta olmak istemiyordu. Neyse ki, Adrian her zamanki gibi yanındaydı. Ona sarılabiliyor ve ona bakabiliyordu. Sevdiği adam hala onunlaydı, onunla olmaya devam edecekti ve Daisy bunun bilincindeydi. ''Seni seviyorum,'' diye mırıldandı, duyacağından emin şekilde. Birkaç saniye bekledi fakat cevap alamamasıyla birlikte başını kaldırarak ona baktı. Bakışları kırgındı. ''Neden sen de beni sevdiğini söylemiyorsun, yoksa beni artık sevmiyor musun? Özür dilerim, sevgilim. Aiden'la olmamalıydım. Beni hiçbir zaman affetmeyeceksin değil mi? Yine de senden özür dilemeye devam edeceğim çünkü yaptığım şey adice. Bunu hak etmiyordun. Ama lütfen, onunla oldum diye beni sevmekten vazgeçme. Vazgeçmezsin, değil mi?''

Genç kadın, elini adamın kan bulaşmış yüzünde dolaştırmaktan çekinmedi ve onun sakallarını okşadı. ''Solgun görünüyorsun,'' dedi, sakinliğini bozmadan. ''Canını sıkan nedir? Eğer uyumuyorsan ve yalnızca benimle konuşmaktan kaçıyorsan, bunu anlarım. Sadece seni sevdiğimi bilmeni istiyorum. Ah, bu kaçıncı söyleyişim? Duymaktan bıkmamışsındır umarım, çünkü ben söylemekten bıkmadım. Biraz daha mı uyumak istiyorsun? Pekala, sana eşlik edeyim.''

Daisy kafasını yeniden onun göğsüne koydu. Ellerinden bir tanesi adamın kolunu yumuşakça kavradı ve kendi üstüne çekti. Artık, Adrian da ona sarılıyordu. Hep yaptığı gibi. Daisy, onun kollarını etrafında hissetmekten güç alıyordu. Ne yazık ki o gitmişti ve geride bıraktığı tek şey, akli dengesini yitirmiş aşık bir kadındı. Adrian, Afrodit ile yaptığı anlaşmaya uymuştu. Daha da önemlisi, sevdiği kadın uğruna kendinden vazgeçmiş, ölümü bedeninde hapsederek sonsuzluğunu ona vermişti. Yaptığı fedakarlık ne kadar büyük olsa da, Daisy'e seçme şansı sunsa, genç kadın bunu asla istemezdi.

O sabah, en az Daisy kadar diğer herkes için de farklı bir sabahtı. Afrodit tıpkı Adrian gibi sözünde durmuş, Kai'yi dünyaya, ait olduğu yere geri göndermişti. Kai olan bitenin bilincindeydi. Kral'ın, yüzlerce yıllık dostunun gittiği gerçeğinin üstesinden gelmeye çalışıyor, malikaneye dönüp işlerin başına geçmeden önce, kendine yalnız kalabileceği bir yer arıyordu. Bununla nasıl yüzleşeceğinden emin değildi. Adrian olmadan çoğu şey eksik kalıyor, çoğu kimse Kai ve Daisy gibi eksik hissediyordu.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin