LXXXVI. Kül & Zaman

5.1K 346 40
                                    

Eskimiş, hatta küfleniş sayfalar arasında gezinirken, parmaklarımı Latince yazılar üstünde dolaştırdım. Ben ilginç ve daha önce hiç rastlamadığım sembolleri incelerken, Kral yazıları okuyordu. Eğik el yazısının mürekkebi yayılmış, yazılar birbirine karışmıştı.

''Bunca zaman gözümüzün önündeymiş demek,'' İç çekip, söyledim. Fark edememiş olmama şaşırıyordum. Bu ayrıntıyı gözden kaçırmamam, hatta daha erken keşfetmem gerekiyordu. ''Şimdi bununla ne yapacağız?''

Kral arkasına yaslandığında, kucağımdaki tozlu defteri kapatarak önümüzdeki sehpaya koydum. Claude'ın gerginliği açıkça seziliyordu. Omuz silkerek, sessiz kalmayı tercih etti.

''Yakmalıyız,'' diye uyardı, Adrian. ''Böylesine bir defterin ortalıkta dolaşması çok tehlikeli. Derhal yok edilmeli.'' Soğukkanlı görüntüsünün ardında, acele etmemizi simgeleyen altın imalı bakışlar vardı. Defter bir işime yaramazdı. Doğanın kanunlarıyla oynamak istemiyordum.

''Öylesine yakacak mıyız yani?'' Tüm bu kadar çabamıza karşı çözüm fazla sıradan olduğundan, onaylatmak için Kral'a sordum. Kafasını hafifçe sallayışı, bana başka çözüm bırakmıyordu.

''Peki ya sonra ne olacak?'' Claude'un sorusuyla, Kral ayağa kalktı. Odanın içinde attığı birkaç adımdan sonra, ellerini eşofmanının ceplerine soktu. Üstünde bir şey olmadan, yarı çıplak haliyle bile korkutucu gözüküyordu. İnsanların ondan neden bu kadar çekindiğini anlamak çok zor değildi.

''Muhtemelen büyüler etkisini kaybeder, ve doğa bir şekilde Beatrice'den intikamını alır.'' Hiçbir şeyden emin olamazdık. Bu konuda bilgimiz olmamasına rağmen, en mantıklı ihtimal bu gibi görünüyordu. Yaşayıp görmekten başka seçeneğimiz yoktu.

Günün ilk ışıkları artık salonun içindeyken, ben de ayağa kalktım. Claude'un ani gelişiyle üstümü değiştirme fırsatı bulamadığımdan, hala geceliklerle duruyordum. ''Üzerime düzgün bir şeyler giyip geleceğim. Sonra kitabı yakarız.'' Merdivenlere yönelmişken, sessizlik dikkatimi çekti.

Neler olduğuna bakmak için Adrian'a döndüğümde, o da bana bakıyordu. Bakışlarımız buluşur buluşmaz, ''Bunun o kadar da kolay olacağını sanmıyorum.'' dedi. Olmayacaktı da.

***   ***   ***

''Tamam, bu aptal şey neden alev almıyor?'' diye sordum, bahçede elimdeki çakmakla defteri tutuşturmaya çalışırken. Sinirlenmeye başlıyordum ve bu iyiye işaret değildi. Çakmağı bir kez daha çaktığımda, sonuç yine her seferindeki gibi aynıydı.

''Sana söylemiştim,'' dedi Adrian, çardakta umutsuzca beni izlerken. ''Büyü kitabının kendisi de büyülüdür. Bunca yıl nasıl korunmayı başardı sanıyorsun.'' Söyledikleriyle derince nefes verip, kitapla birlikte onun yanına oturdum.

''Öyleyse diğer planımız nedir?'' Adrian'ın ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir bilgisi olmasını diliyordum çünkü aksi halde kitabın bizde olması hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Yüzüme bakmaya devam ettiğinde, bir şeyler düşünmesi gereken tarafın ben olduğunu anladım. Kitabı yakmanın bir yolunu bulmalıydım.

Birkaç dakikalık sessizlik ardından, aklıma uçuşan düşüncelere gülümsedim. ''Hey,'' dedim Adrian'a. ''Senin şu ateş kuşu ne halde?''

***   ***   ***

Adını bilmediğim oğlan, vampirler tarafından arka bahçeme getirildiğinde, onunla konuşması için Adrian'a öncelik tanıdım. Bu işi onun halletmesi en iyisi olacaktı. Oğlanın üstünde hakimiyet kurabilen ben değildim. Oydu.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin