LVIII. Duygu değişimi & Kahvaltı

7.2K 392 40
                                    

Savunmasız oluşum bir yana, gerçek ve hayal kavramlarını ayırma yetimi kaybediyordum. Telaşa kapılmamak mümkün değildi. Sesler ve karanlık içinde kendimi kaybetmişken, etrafımda olanlar takip edemeyeceğim kadar hızlı gelişiyordu.

Biri beni kucaklayana dek, duvarın dibinde iki büklüm olmuş bedenimin hastalıklı gibi sallandığının ya da atmak istediğim çığlıkların gözlerimden sıcak yaşlar olarak döküldüğünün farkında değildim.

Zayıftım. Olmamam gereken kadar zayıftım.

Bilincim kendini dış dünyaya kapattığında, bunun için savaşmadım. Onca şeye karşı, düşüncelerim darmadağın olmuş, her şey birbirinin içine girmişti. Psikolojim buna hazırlıklı değildi ve her gün görmek istemediğim şeylerle karşılaşmak beni yoruyordu.

Boğazımdan aşağı doğru akan sıcak sıvı, kendime gelmemi sağladı. Duyularımı geri kazanmaya başlarken, kalabalığı fark ettim. Etrafımda koşuşturup duran vampirleri ve Adrian'ı. Bal rengi gözler endişeyle beni süzüyordu. Göz göze geldik.

''İyisin, değil mi?'' Sorduğunda, ağzımdaki metalik kan tadı yüzünden cevap veremedim. Tek yaptığım şey başımı sallamak olmuştu. Ama eğer konuşabilseydim, ilk önce lanet vampirlerin etrafta koşmamalarını söylerdim. Başımı döndürüyorlardı.

Midemde bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiğimde, bunu dile getirmeme zaman kalmamıştı. Yardım istercesine Kral'ın koluna tutundum, ama aynı zamanda kusmamı engelleyememiştim.

Kan. İç organlarım parçalanırcasına acırken, kustuğum şey kandı. Nasıl mümkün olabildiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama, emin olduğum tek şey bedenimin vampir kanını reddettiğiydi. Adrian dehşet ve şaşkınlık dolu bakışlarını yeniden bana yönlendirdiğinde, onu bu şekilde çok zaman göremezdiniz.

Doktor önlüğü giymiş genç görünümlü vampirler çevremde daire oluşturup, itirazlarımı görmezden gelerek bana hap vermeye ya da iğne yapmaya çalışırken, çabalanmamamın tamamen anlamsız olduğunu gördüm.

***   ***   ***

Gözlerimi kuş cıvıltıları ve bolca güneş ışığı dolu bir güne açmam, yaşadığımı sandığım şeylerin tümünün rüya olduğunu sanmama neden olmuştu. Etrafıma bakındım, ama bilindik odadaki yatakta tek başımaydım. Leylak rengi geceliğin içindeki bedenim, yatağın üzerindeki siyah saten çarşaflarla örtülmüştü. Banyodan gelen su sesine kulak kabarttım.

Adrian olmalıydı. Yataktan hızlıca doğrulduğumda, keskin bir baş ağrısı yüzümü buruşturmama neden oldu. Geçmesi ya da bir umut azalması için duraklasam da, işe yarayacak gibi görünmüyordu. Odanın büyük bir bölümünü işgal eden ve gözlerime kadar ulaşıp görüşümü engelleyen güneş ışığına küfredip, kalın perdeleri çekiştirdim. İçerisi aniden karardığında, bu rahatlamamı kolaylaştırmıştı.

Odanın içinde dört dönerek, sigara paketi aradım. Hiçbir eşyam burada olmadığından ve kendi odama gitmek için fazla üşengeçlik yaptığımdan, Adrian'ın ceketlerinin cebini karıştırmaktan başka umudum yoktu.

Neyse ki, bir tanesinin içinde hiç açılmamış bir paket duruyordu. Ve bir de çakmak. Çabucak üzerimdeki rahatsız edici gecelikten kurtularak, sandalyelerden tekinin üstüne atılmış siyah gömleği üstüme geçirdim. Düğmelerini yamuk yumuk ilikleyip, sigaralardan tekini aldım ve çakmağın işlevini yapmasını sağlayarak, zehir dolu maddeyi dudaklarıma götürdüm.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin