XXXV. Zümrüd-ü Anka & İlk rakip

12.7K 626 40
                                    

2 hafta sonra,

Uzun, kaba parmaklıkların arasından, hemen ileride duran kitap yığınına uzanmaya çalıştım. Dokunabildiğim ilk kitap, en üstte duran kitaptı. Düşünmeden çekip aldım, ve sırtımı sert duvara yasladım.

Charles Bukowski, Ölüler Böyle Sever.

Kitabın sayfalarını hızlıca çevirip, tanıtımını okumak için arkasını döndürdüm.

Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.

Kitap elimde sabit olarak dururken, aynı yeri yüzlerce, belki binlerce defa okudum. Öyle ki, artık her kelimesini ezbere söyleyecek duruma gelmiştim. Bu satırlar ile aramızdaki tek fark benim ümitsiz adamları sevmememdi. Çaresizlikten hoşlanmazdım. Pes etmeyi sevmezdim.

Şu an oturduğum kafes, kendimle ters düşüşümün açıkça göstergesiydi. Kitabı bir kenara fırlattım ve başımı ellerim arasına aldım. Son iki haftadır, gereğinden fazla düşünüyordum. Bunu kesmeliydim. Düşünmek beni bir yere getirmiyordu. Sadece, delirmeye biraz daha yaklaşıyordum.

Bodrumun kapısı açıldığında, vampirlerden birinin yemek getirdiğini düşündüm. Adım sesleri yavaş yavaş buraya yaklaşırken, bu sandığımdan uzun sürmüştü. Siktiğimin yerinin lambası bile yoktu. Etrafı biraz olsun görmemi sağlayan tek şey, odadaki tek pencereden içeri süzülen ay ışığıydı.

Karanlık odada siyahlar giymiş biri kafesin önünde durdu. Kim olduğunu anlamak için çaba harcamadım. Yine de, merak etmiyor değildim. Burada fazla ziyaretçim olmuyordu ne de olsa.

''Seni özledim, Daisy.'' Derinden gelen ses, yerimden ok gibi fırlayıp delice soğuk demirlere yapışmama neden oldu. ''Seni ziyaret etmem gerekirdi, ama inan bana bunu yapamayacak kadar meşguldüm.''

''Sana hiç güvenmemeliydim.'' diye söyledim nefes nefese. ''Benden ne istiyorsun?''

Cevap vermedi. Sessizlik uzadıkça uzadı. Vampir olduğundan dolayı nefes almıyordu, ve soluk sesini duyamamam bana onun gittiğini bile düşündürtmüştü.

''Afrodit'in elçisi olduğunu tahmin etmeliydim. Seni, en başında kendimden uzakta tutmalıydım.'' Cümleleri karmaşıktı. Anlayabildiğimden emin değildim. Alnımı, ürpertici parmaklıkların üzerinde dinlendirdim.

''Neden beni öldürmüyorsun?'' Bitkince sordum. Bu hayatı yaşamaktan sıkılmıştım. Sonunda, yeniden en başa dönüyordum. Olayların tekrarı beni yoruyordu.

''Muhtemelen yapmam gereken bu.'' dedi. Sesi sakin, ama bir o kadar da düşünceliydi. ''Fakat sonrasında ne olur bilmiyorum. Sen, normal biri değilsin. Bir Tanrı ya da Tanrıça'nın elçisini öldürmek kolay olmamalı. Öyle olsa bile, muhtemelen sen öldükten sonra Afrodit'in laneti peşimi bırakmayacaktır.''

Beni göremeyeceğinden emin olduğum için, birkaç damla yaşın gözlerimden süzülmesini engellemedim. Uzun süredir bunun olmaması için kendimi zorluyordum ama artık bu çaba gereksiz gelmeye başlamıştı.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin