LIII. Yetiştirilenler & Kontrol

6.8K 404 34
                                    

Ağzımın kuruduğunu, sözcüklerin içinde boğulduğumu hissediyordum. Bunu nasıl öğrendiğini tahmin etmek zor değildi. Kai ona her şeyi anlatmış olmalıydı. Ona güvenemeyeceğimi en başından düşünmeliydim.

Adrian bana hafif bir tebessümle bakarken, ne demek gerektiği konusunda emin değildim.

''Ben-'' Zar zor cümleye başlamıştım ki, dudaklarıma değen parmakları beni susturdu. En fazla ne kadar ileriye gidebileceğini bilmiyordum. Beni eve kapatması ya da başka hastalıklı bir düşünceye katlanamazdım. Derince iç çektim.

''Şu haline bak,'' dedi şefkatle. ''Karşımda durmaktan rahatsız görünüyorsun.''

Doğruydu. Her ne kadar ona söylemiş olsam bile, bunu yaptığım düşüncesi onun yüzüne bakmamı zorlaştırıyordu. O, her zaman bana kendimi suçlu hissettirmeyi deniyordu ve bu sefer, zafere daha fazla yaklaşmıştı. ''Sana senin istediğin gibi biri olmadığımı ve olamayacağımı zaten söyledim.'' diye konuştum, ufak harflerle.

''Yalnızca kendini bu konuda şartlandırmışsın,'' Parmakları yüzümden saçlarımın arasına kaydı. O bana dokunurken cümle kurmak ve düşünmek benim için oldukça zorlaşıyordu. ''O kadar uzun süredir hayattayım ki, aklına gelebilecek her türlü şeyi tecrübe ettim ve üstesinden geldim. Sadakatsizliğine karşı sabır gösteriyorum. Yalnızca insanlara, seni iki yüzlü sürtüklerden ayırabilmeleri için bir neden ver.''

Kelimeleri teker teker kafamda yankılanırken, başım döndü. Böylesine pis konuşmasını beklemiyordum. Aniden gelen sinir dalgasıyla, onu hırçın ve öfkeli bir şekilde ittim. Sendelemeden geriye adımladı.

''Neden burada olduğumu bile bilmiyorum!'' diye bağırdım ona. Etraf sallanırken dengede kalmak zordu. Bunu durdurabilmek umuduyla başımı tuttum. ''Lanet olası pisliğin tekisin.''

Zar zor ona doğru yürüdüm. Öylesine yalpalıyordum ki, düşmemek için verdiğim çaba takdirlikti. Şimdi, kulaklarım da uğuldamaya başlamışken, hala ona söyleyecek çok şeyim vardı. Benim konuşmama kalmadan, o mırıldandı. ''Bende bulamayıp, başkalarında aradığı o şey nedir?'' 

Kulaklarımın uğultusuna ve önümdeki görüntünün bulanıklığına rağmen, parçalanmış yüz ifadesini görebiliyor, hayal kırıklığıyla dolu sesini duyabiliyordum. Vücudum dengesini kaybedip, gözlerim kapanmadan önce söylediğim tek şey, ''Atan bir kalp.'' olmuştu.

***   ***   ***

Adrian'ın anlatımından,

Gözlerimi tek bir noktaya sabitlemiş şekilde otururken, salonun kapıları açıldı. Saat oldukça geç olmalıydı. Burada ne kadar zamandır oturduğumdan emin değildim. Gökyüzünün puslu maviliği, akşamın bu karanlığında içeriyi aydınlatan tek etkendi.

Başımı kaldırıp, içeri girmeye cesaret eden kişiye bakmak için acele etmedim. Düşüncelerimi toparladım, ve gözlerimi biraz önümde duran sarışın çocuğa diktim. Ben konuşmadan, söylemek istediklerini dile getirecek gibi görünmüyordu.

''Kimsin sen?'' Ağır, kasvetli bir tonda sormama alınmadı. İki elini arkasında birleştirmiş, sırtını olabildiğince dik tutmaya çalışıyordu. Muhtemelen, içerideki karanlık nedeniyle beni yalnızca bir  gölge olarak görebiliyordu. Ya da en azından bir karaltı.

''Yetiştirilenlerdenim, efendim. Emrinizle birlikte, kamptan buraya getirildik. Baş Vampir'iniz olmak üzere buradayım.'' Sert, güven dolu bir sesle konuştu. Kai'nin boşalan yerini doldurmak hakkında uzun süre beklememiştim. Cezasını bu şekilde çekecekti. Emrimi yerine getirmemiş, üstüne üstlük benim olana zarar vermişti. Her ne kadar Daisy hayatta olsa da, bu, yaptığı hatayı affettirmiyordu.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin