LI. Devriye & Kartal

6.7K 439 27
                                    

Kai gittikten sonra, kendimi hararetle odama atmıştım. Dört duvar arasında dönüp dururken, sinirden ateş basan vücudumu, elimi sallayarak serinletmeye çalıştım. Kai, gerçekten sınırlarını bilemeyen bir adamdı.

Kapımın aralanma sesini duyar duymaz, yönümü o tarafa çevirdim. Tüm biriktirdiklerimin o an patlamasıyla, ''Çık dışarı!'' diye bağırdım, gelenin kim olduğuna bakmadan. Düşünebilecek durumda değildim. Bunun yanı sıra, kimin geldiği de umrumda değildi.

''Özür dilerim,'' Titrek bir kız sesi kapının ardından duyuldu. Bedeninin yarısı kapıya gizlenirken, açmak ile açmamak arasında kalmıştı. ''Yalnızca iyi olup olmadığına bakmak istedim.''

''Daha sonra gel, Aleah. Şimdi hiç sırası değil.'' Sesim, içerideki havayı bıçak gibi kesti. Aleah hiçbir şey söylemeden kapıyı kapatacaktı ki, içeriye Claude süzüldü. Onunla konuşmak istediğimden emin değildim. Buna karşın, sinirlerimi yatıştırmaya da ihtiyacım vardı.

''Claude, lütfen.'' diye onu uyardığımda, o çoktan içeriye girmiş, ve kapıyı kapatmıştı. Bıkkınlıkla nefes verdim, ve yatağa oturdum.

''Bana bir araba borcun var, biliyorsun. Bu da, şuan burada bulunabileceğim anlamına geliyor.'' Hafif espirili ses tonu, gerginliği atmak istediğinin göstergesiydi. Fakat ben Claude'un tüm çabalarına rağmen, yalnızca daha fazla geriliyordum.

''Üzgünüm,'' Gerçekten de, arabasını hurdaya çevirdiğim için üzgündüm. Gerçi, hepsi Kai'nin suçu olsa da, olayların kilit noktası yine ben oluyordum. ''Sana yenisini alacağım, söz veriyorum.''

Belli belirsiz kıkırdadı, ve yatakta yanıma oturdu. Ben kucağımdaki ellerimi incelemeye başlamadan hemen önceki birkaç saniye, göz göze geldik.

''Arabanın canı cehenneme, Daisy. Kai seni buraya getirdiğinde halini görmeliydin. Öldün sandım. Gerçekten, öldün sandım.'' Gözlerimi ellerimden ayırıp, yeniden ona baktım. Bakışlarını tek bir yere sabitlemiş şekilde, düşünüyordu.

''Aiden'ın sana ne kadar zarar verebileceğini görmüyor musun? Etrafında olması bile, senin için tehlike barındırıyor.'' Yavaşça söylediğinde, sırtımı serin yatağa bıraktım. Tavanı incelerken, Claude'u dinliyordum.

''Adrian'ın ondan daha iyi olduğunu mu düşünüyorsun? Onu tanımıyorsun bile, Claude. Kral'ı tanımıyorsun.'' İstemsizce iç çekip, hangisinin daha kötü olduğuna karar vermeye çalıştım. Sessizlik gittikçe uzadığında, ''Söylesene, Kai beni buraya getirdiğinde ne oldu?'' diye sordum.

O da kendini yatağıma bıraktığında, şimdi ikimiz de boş, beyaz tavanı izliyorduk. Konuşmadan önce, bir süre bekledi. ''Onun kucağındaydın ve yüzün bembeyazdı. İnanılmaz korktuk. Her yerin kan içindeydi. Kıyafetlerin batmıştı ve o kişinin sen olduğuna inanmakta zorlandım.'' Duraksadığında, devam etmesini bekledim. Neler olduğunu bilmek istiyordum.

''Sonra?'' diyerek, onu konuşmaya teşvik ettim.

''Sonra, seni koltuğa yatırıp kendi kanından verdi. İtiraz etmek istedim, ama seni kurtarabilecek tek şeyin o olduğunu biliyordum. Çaresiz hissettim. Senin için yapabileceğim hiçbir şey yoktu.'' Elimi çarşafın üstünde ilerletip, onun elini buldum. Parmaklarımı onunkilerin içinden geçirdiğimde bile, bana bakmıyordu.

''Anlayamıyorum,'' dedim. ''Adrian'ın benim hissettiğim şeylerin çoğunu hissediyor olması gerek. Eğer kazayı hissetseydi, şimdiye kesin burada olurdu. Bu garip.'' Kaşlarım, kafamdaki soru işaretleriyle birlikte çatıldı. Eğer Adrian olanları hissetmiş ve ona dediğim son şeyden dolayı gelmemişse bunda haklıydı. Bir yanım, burada olmasına deli gibi ihtiyaç duyduğumu biliyordu.

PHENOMENALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin