"Fevri bir hareketin sonuçlarından birisi de belirsizlikti."
***
Ellerimi nereye koyacağımı bilemez halde sakin kalmaya çalışan annemi izliyordum, babam onun aksine gözlerini kısarak bana bakıyordu. Gunho gülmemeye çalışarak aptallığımla dalga geçmeye hazırlanıyor gibiydi, adı Nana olan o kızı bulup yüklü bir tazminat davası açmamak için kendimi zor tutuyordum. O lanet olası kızın milattan önce çektiği bir fotoğraf yüzünden annemlerin gözleri üzerimdeydi. Evden çıkan Mingi ve ailesini gördüğümde küçülüp yok olmak istedim; evet, hedefim yok olmaktı. Mingi beni gördüğü gibi yanımda olmak istercesine gülümsedi, kendimi boynuna atlamamak için zor tutarken boğazını temizleyen annemle üçünün de gözleri bizi buldu. Mingi'nin annesiyle babası aynı anda bana bakarken korkudan titredim.
"Bence konuşmalıyız," dedi annem, eliyle arabaların park edildiği kısmı gösterdi. "Birlikte yemek yemeye ne dersiniz? İki modern aile gibi çocuklarımızın geleceğini konuşmaya?"
Mingi'nin annesi gülümseyerek başını salladı. "Bu nazik teklifiniz için çok teşekkürler. Siz etmeseydiniz, ben teklif edecektim. Çocuklarımız söz konusu sonuçta."
Annem de başını sallayarak gülümsedi. "Aynı fikirde olmamız beni sevindirdi." Annem yolu gösterirken birlikte arabalara yöneldik, en arkada benimle birlikte ilerleyen Mingi'nin eli elimi bulurken sıkıca tuttu.
"Bunu da atlatacağız," dedi beni sakinleştirmeye, ikimize de güç vermeye çalışarak.
"Birlikte," dedim onu onaylayarak. Tek ihtiyacım olan sülüklük ustası Jongho kadar cesur olabilmekti, Hongjoong'un hayatında hiç ilişkisi olmasa da o ikisinin arasında olanlar beni hiç şaşırtmamıştı.
Arabalara yaklaşınca ellerimizi ayırıp birbirimize gülümsedik, ondan ayrılmamla önüme dönünce sinsi gülümsemesiyle Gunho beni buldu. "Hyung," dedi mutlulukla. "Bakıyorum da arkamızdan iş çeviriyorsun."
"Yürü!" dedim sertçe. Pekâlâ, bunu düşünmemiştim.
Birlikte arabalara binip annemin yönlendirmesiyle tanıdık bir restorana gelene dek sessizlik hüküm sürdü, Mingi'nin yanında olmak için her şeyi yapabilirdim, annemin sürekli üzerime yönelen küçümseyici bakışlarından kurtulabilirdim böylece. Nefes almak gittikçe zorlaşırken telefonumu çıkartıp San'dan gelen mesajlara baktım, defalarca kez Nana konusunda özür dileyip yurtta görüşeceğimizi söylemişti. Zombi San, mutsuz San ya da mutlu San, fark etmezdi; sadece ona, onunla konuşmaya ihtiyacım vardı. Biliyordum, San beni yargılamazdı. Aslında arkadaşım olmasını hiç beklemediğim huysuzlukta dünya markası Choi San bütün beklentilerimi aşmıştı, beni anlayabilirdi. Hongjoong da bizi anlardı ama onun kendisiyle ilgili çözmesi gereken sorunları vardı.
Araba yavaşlayarak durduğunda kapı açılana dek bekledim, birlikte arabadan indiğimizde yan tarafta bizi bekleyen Mingi ve ailesine baktım, gözlerim Mingi'den ayrılmazken annem bizi içeriye yönlendirdi. Restorana girdiğimiz gibi bizi karşılayan görevlilerle iki masa birleştirildi, annem baş köşeye otururken karşısına Mingi'nin annesi geçti. Annemin sağına babam, onun annesinin sağına babası geçerken gözlerim bizim tarafta ayrılan üçüncü sandalyeye kaydı. Gunho babamın yanına otururken Mingi'yle göz göze geldik, o babasının yanına otururken izledim. Onun annesinin soluna, kardeşimin yanına otururken hayatımda ilk kez konuşma fırsatı bulacağım kadına nazikçe gülümseyerek yerime oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...