"Başlamak için bitirmenin gerektiği anlardan birinde sıkışıp kalmıştım, kurtuluşum buralarda bir yerdeydi ama kaybolmuştum."
***
Annemin elini hiç bırakmadan siyah giyen insanlara bakınıyordum, gözlerimin aradığı kişi buralarda değildi. Gülümseyen bir fotoğrafın çiçeklerle süslendiği köşeye değen gözlerimle titreyerek annemin elini daha sıkı tuttum. Dün gece de, ondan önceki gece de uykularımdan sıçrayarak uyanmıştım; her gördüğüm kabus, diğerinden daha korkutucuydu. Ablam benimle uyumayı teklif etse de yanımda istediğim tek kişi asla gelemezdi, biliyordum. Anneme isyan ederek dün gece fazla uyumamıştım, uykusuzluğun yanı sıra insanların bana bakışlarından da korkmam her şeyi değiştiriyordu. Gözlerimi fotoğraftan kaçırıp kapıya yönelttiğimde içeriye iki oğlunun da elini tutarak gelen Ajusshi dikkatimi çekti. Hiç düşünmeden gözlerimi neredeyse bir yıldır her gün oynadığım, eğlendiğim çocuğa çevirdim. Bugün ikimiz de eğlenmiyorduk.
Babasının elini tutan arkadaşım başını kaldırıp gözlerini bana çevirdiğinde nerede olduğumuzun bir önemi olmadan koşup ona sarılmak, yüzünü güldürmek istedim. Mutsuz SeongSeong kesinlikle en kötüsüydü, onu gülümserken görmek için her şeyi yapabilirdim. Benim nasıl düşünceler içinde debelendiğimi bilmeden babasının elini daha sıkı tutarak ona baktı, Ajusshi konuştuğu insanı anlık olarak boş vererek oğluna baktığında gözleri onunla eş zamanlı hareket ederek üzerime yöneldi. Minik kalbimin acıdığını hissederken Ajusshi hafifçe gülümseyerek oğlunun elini bıraktı, SeongSeong hiç duraksamadan yanıma gelmeye başladığında annemin elini tırnaklarımla tırmalayarak beni fark etmesini sağladım. Başını eğerek bana baktığında elimle eğilmesini işaret ettim, hafifçe eğilerek kulağını bana doğrulttu.
"Anne," dedim sevimli bir sesle. "SeongSeong'un yanına gidebilir miyim?"
Gözleri bize doğru gelirken donakalmış SeongSeong'a çevrilirken gülümseyerek elimi bıraktı. "Hadi, yanına git!" dedi beni cesaretlendirerek. "Ama fazla uzaklaşma, tamam mı?"
Başımı sallayarak onun yanından ayrıldığımda arkadaşıma gözlerimi çevirdim, göz göze geldiğimizde gözlerine yansıyan acıyla yüz yüze geldim. Adımlarım sona ererken başını eğip yere baktı, bizi izleyen insanların ona bakışları beni bile rahatsız giderek koşar adım yanına gidip kollarımı etrafına doladım. SeonSeong ona sarıldığımı fark ettiği anda ellerini omuzlarıma yerleştirerek başını da sağ omuzuma yasladı. Mutsuzdu, biliyordum. Burada olmak onu mutlu etmiyordu. Aklıma gelen fikirle ondan yavaşça ayrılarak gözlerinin içine baktım. "Gel benimle," dedim omuzlarımdan elleri ayrılırken. Hiçbir şey anlamamış yüz ifadesiyle bana baktığında elinden tutup onu insanlarla dolu odanın dışına sürükledim. Arkamdan gelirken itiraz etmeye çalıştı ama dinlemedim. İnsanların ona olan bakışları korkunçtu, gece rüyalarıma girecek diye korkacağım kadar kötüydü. Onların arasında SeongSeong'u bırakacak değildim.
Koridorlardan geçerek büyük binadan dışarıya çıktığımızda dışarıda bekleyen gazetecilerle yüz yüze geldim, hepsi birbirleriyle konuşup sohbet ettiğinden SeongSeong'u onlar fark etmeden yan tarafa geçirip etraflarından dolaşarak buradan çıkardım. Derin nefesler alarak durduğumuzda gözlerini üzerime çevirip bana baktı. "Ne yapıyorsun? Neden beni dışarı çıkardın?" diye sordu yutkunarak.
Ona yaklaşarak başımı eğdim. "Seni orada bırakamazdım," dedim tamamen dürüst olarak. "Sana yiyecek bir şeymişsin gibi bakıyorlar! Hepsi çok korkutucu!" Dudakları titrerken gözleri doldu, ona bağırdığım için kendimi suçlu hissettim. "Ama ağlama... Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...