"Sevmek, vazgeçmektir bazen. Kıyamamaktır, dokunamamaktır."
***
Oturduğum yerden gergince sahneye bakarken içimden bildiğim tüm duaları saymıştım, gözlerimin önünden o lanet kızın bütün gününü Seonghwa'yla geçirdiği gerçeği gitmiyordu. Yanımda oturup konuşan Yunho ve Jongho onlara bundan bahsettiğim anda bana gülüyorlardı, hatta Jongho umursamamam gerektiğini bile söylüyordu. Nedenini sorduğumdaysa bana Seonghwa'nın sevgisini sunuyordu, bilmediğim şeyleri önüme koymasını tercih ederdim ama benim sorunum Seonghwa'nın kıza yakın davranması değildi ki. İnsanlara, özellikle de arkadaşlarına yakın davranması normaldi. Bunu normal bulmam gerekiyordu, kıskançlık benim için takıntı seviyesine gelirse hastalıktı. Seonghwa'yı seviyordum ben, ona takıntılı bir manyak değildim. Gelecekte bir filmde ya da dizide başrol oynamak isterse ne yapacaktım? Ellerimi gökyüzüne uzatıp Evren'le uzun bir konuşma mı yapacaktım?
İmkânsızdı, kendimi küçük düşüremezdim. O kız ne olursa olsun Seonghwa'nın arkadaşıydı, bilmediğim hayatının bir parçasıydı ve belki de benimle daha çok vakit geçirdiği birisiydi. Onun hayatındaki yerimi bilmeli, fazlasına elimi uzatmamalıydım. Ayrıca Seonghwa'yla dersten derse koşarken yakınlaşabileceğini sanmıyordum. Mutsuzlukla arkama yaslandığımda diğer sınıfları, Seonghwa'nın onlara yaptırdıklarını düşündüm. Sonra aklıma kendi konumdan hiç gelmeyen bir seçenek geçti, gözlerim irileşirken donakaldım. Ya başka bir sınıfta daha eksik kalan birileri varsa ve Seonghwa onlarla çalışıyorsa? Ellerim titremeye başlarken derin bir nefes aldım, tiyatro salonunun kapısı açılırken yerimde sıçradım.
Her zamanki sakinliğiyle Seonghwa önden sınıfa girerken arkasından gelen Merry'yi gören öğrenciler şaşırdıklarını gösteren sesler çıkardı. Yerime sinerken kendimi sakin olmaya programladım, bir robot olmalıydım yoksa kendimi incitebilirdim. Seonghwa sahneye çıkıp masasında birkaç düzenleme yaparken Merry etrafa bakarak merdivenlerde durdu, elleri ceplerinde öğrencilerde gezen gözleri beni bulunca gülümseyip el salladı. Yerime sinmeyi bırakarak gülümsedim ve elimi kaldırıp selamına karşılık verdim. Eğer bunu yapmasaydım okulda kötü dedikodular çıkabilirdi, Merry bunu konuşmaya başlayan öğrencileri boş vererek sahneye çıktı. Seonghwa'nın ilgilendiği masayı bir kenara bırakıp sahnede yürüdü, orta yerde durup öğrencilere baktı. Henüz yeni fark etsem de sahnede çok rahattı, sanki orası eviymiş gibi sahneye hemen adapte olmuştu.
Seonghwa masada uğraşmayı kesip bize döndüğünde nazikçe gülümsedi. "Merhaba, çocuklar," dedi eliyle Merry'yi göstererek. "Bugün Merry StAnnie yetenekleriyle bize eşlik edecek."
Öğrencilerden birisi elini kaldırdığında hemen fark edip söz verdi. "Profesör, bugün de konularımıza mı çalışacağız?"
Seonghwa başını sallayarak onayladı. "Geçen ders sizinle konularınıza eklediğiniz duygular üzerinden gitmiştik, oradan devam etmeyi planlıyorum." Sonra gözleri ondan ayrılıp beni buldu. "San, lütfen sahneye gelir misin?"
Nazik sorusu kalbimde ufak bir krize neden olsa da itiraz etmeden başımı sallayarak saniyesinde kalkabilmiştim, Merry gözlerini üzerime dikerek beni izlerken hızlıca sahneye ilerleyip merdivenleri çıktım. Merry merakla, "Peki, senin konun ne?" diye sordu. Seonghwa'nın bir adım ilerisinde durup ona baktım, her sorulduğunda kendimi bir yerlerden attıracak derecede beni rahatsız eden konumu düşündüm.
"Terk edilmek."
"Harika!" dedi sahnede bize uzak köşeye, kıyafetlerin arasına kadar yürüyerek. "Bana bir örneğini gösterin. Neden Seonghwa seni ufak bir sahne için terk etmiyor? Tamamen oyun için!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...