"Nefretle sevginin kesiştiği nokta neden bu kadar tehlikeliydi?"
***
Gözlerim yoldan ayrılmadan gittiğimiz yeri izlerken arkada Wooyoung'un Yeosang'ın omuzuna yaslanmış bir şekilde uyukladığını görebiliyordum. İkisi yol boyunca hiç konuşmamış, bir ara telefonlarında takılıp birbirlerine tuhaf bakışlar attıktan sonra sessizliklerine devam etmişlerdi. Seonghwa arabayı süren kişi olduğundan dikkatini dağıtacak hiçbir şey yapmamaya karar vermiştim, onun üzerinde böyle bir etkim olduğunu inkar edecek değildim. İkimizin sessiz kalması arabayı tamamen uyunmalık bir hale getiriyordu, koltuğa iyice gömülüp uyumamak için kendimi zor tutuyordum. Yaklaşık bir saattir yoldaydık, Kang Hansol'un evi gideceğimiz yere epey uzaktı. Açıkçası Seonghwa'nın bizi nereye götürdüğünü tahmin edemiyor değildim ama sessizce yolu izleyerek bizi götürdüğü yere gitmek dışında elimden bir şey gelmiyordu.
Yandan ona kısa bir bakış attığımda gözlerimin üzerinde kalmaması için çabalamak zorunda kaldım, arada sırada gözlerini üzerimde hissetsem de hiçbir şey yapmıyordum zaten. Arkaya bakarak diğer ikiliyi kontrol ettiğimde Yeosang'ın da başını Wooyoung'a yaslayarak uyukladığını gördüm. İkisinin ilişkisi nasıl bir şeydi emin değildim ama yakın oldukları her halinden belliydi. Ufak bir gülümseme yüzüme yerleşirken arkama yaslandım. Aniden, "Neden gülüyorsun?" diye soran Seonghwa'yla neredeyse yerimde sıçrayacaktım ama kendimi tutarak başımı ona çevirdim.
"İkisi..." dedim fısıldayarak. "Çok yakın görünüyorlar."
Seonghwa'nın gözleri de kısaca onlara yönelip yola kaydığında koltuğa sinerek vereceği cevabı bekledim, yüzünde odaklanmış bir ifade olduğundan o kadar güzel görünüyordu ki iç çekmemek için kendimi zor tutuyordum. "Kang Hansol'un oğlu ona kıyasla iyi birisine benziyor," dedi gözlerini yoldan ayırmadan. "Aynı normal bir çocuk gibi..."
"Öyleyim zaten," diyerek araya giren Yeosang'la Wooyoung hafifçe güldü.
"Ya!" dedi gözlerini açmadan Yeosang'ı omuzuyla dürterek. "Dışarıdan bakınca prense benziyorsun, Yeosang. Normal bir çocuğa değil." Ona katıldığımı belli etmemek için gözlerimi yola çevirdim, yan gözle Seonghwa'ya baktığımda dudaklarının kıvrıldığını gördüm.
Yeosang gözlerini aralayrak Wooyoung'a baktı. "Yakışıklı olmak benim suçum değil."
Wooyoung da gözlerini açıp ona baktığında ikisinin arasında ufak bir içsel çatışma geçtiğini fark ettim. "Çok kendini beğenmişsin," diyerek biraz geri çekildi. Kaşları çatılmış, yok boyunca koruduğu sessizliğini bozmuştu. "İşte bu yüzden sevgililerin hep seni terk ediyordu."
"Onları ben bırakıyordum bir kere," dedi Yeosang karşı çıkarak, ne hakkında konuştuklarını zerre anlamadan toplu taşımayla yolculuk ederken dikkatimi çeken kavşağı dönmemizle yerime sinmek istedim. Seonghwa'nın bizi nereye götürdüğünden artık emindim.
Bizim nereye gittiğimizden bihaber ikili tartışmaya devam ediyordu. "Hepsi seni bir haftada bıraktı, yalan söyleme!"
Omuzlarını silken Yeosang onu boş verip yola baktığında Wooyoung sonrasında diyeceği şeye hazırlıksız yakalandı. "Sonuçta sende neden bilmiyorum ama sana çıkma teklif eden herkesi reddediyordun. Sevgilin bile olmadan bana büyüklük taslamamalısın." Wooyoung'un tamamen dehşete düşmüş bir şekilde yerine sinmesini şaşkınlıkla izledim, normalde herhangi bir tartışmadan yenilgiyle ayrılacağını düşünmezdim ama Yeosang onu nasıl alt edeceğini iyi biliyordu. Annelerinin karnındayken başlayan ilişkilerinin gücüydü işte bu, birbirlerini iyi tanıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...