12. BÖLÜM: "BUSTED"

400 50 50
                                    

"Gerçeklerin saklandığı mağaramlarda bulabileceğimiz hazinelerin ihtimalleri bile bizi deli etmeye yeterdi."

***

Ellerimi arkamda birbirine kilitlemiş kaldırımdaki taşları sayıyordum, öyle sıkılmıştım ki bunu yapmak bir süre sonra tek eğlencem haline gelmişti. Seonghwa'yı beklerken burada çok bekleyeceğimi düşünmemiştim ama sorun bende de olabilirdi, sonuçta buraya yarım saat erken gelmiştim. Son dersimizin iptal olması benim suçum değildi tabii, Modern Dans profesörü ani bir işi çıktığından dersi boş bırakmıştı; eşi bu aralar zor bir dönemden geçiyordu, herkes ona anlayış gösterdiğinden bizim de dersimiz erkenden bitmişti. Hava biraz soğuk olduğundan yerimde hareketlendim ama fazla hareket edemeden karşıdan gelen Seonghwa'ya gözlerim kilitlendi. Siyah uzun paltosuyla, boynuna geçirdiği atkısıyla cidden hoş görünüyordu. Siyah kot pantolon giymişti ve üzerine de kahve tonlarında bir kazak geçirmişti. Onun görüntüsünü diğer insanlarla paylaşmayı sevmiyordum. Her seferinde nasıl bu kadar çekici görünebiliyordu?

O yanıma gelene dek sorguladığım şeyden uzaklaşmaya çalıştım, karşımda durup yenileyici bir gülümsemeyle bana baktığında gözlerimi kırpıştırdım. "Hoş geldin," dedim çekingen bir şekilde.

Gülümsemesi genişlerken, "Ne yapmak istersin?" diye sordu.

"Bilmem," diyerek etrafıma bakındım. "Belki biraz yürüyebiliriz."

Gülerek yanımda dikilmeye devam etti. "O zaman ne tarafa doğru yürüyoruz?" Başımı çevirip sağ tarafa baktığımda cebinden elini çıkartıp koluma girdi ve beni yürümeye teşvik ederek birlikte ilerlememizi sağladı. Onunla birlikte yavaş adımlarla yürümeye başladığımızda kolumdan çıktı, insanlarla dolu yerlerde kesinlikle birbirime karşı mesafeli davranmamız gerekiyordu. Bundan tam anlamıyla nefret ettiğimi hissettiğimde neden burada buluştuğumuzu da sorguladım ama Seonghwa'nın bununla bir sorunu yok gibiydi. Ben de boş vermeye çalışarak yürümeye devam ettim.

"Bugün boş günündü, değil mi?" diye sordum bir konuşma başlatmak amacıyla. Normalde onunla konuşmak kolay olurdu ama çok sessiz kalıyordu.

"Evet," dedi mırıldanarak. "Boş günümdü."

Keyfinin hiç yerinde olmadığını fark ettiğimde omuzumla onu dürttüm, başını çevirip bana baktı. "Anlaşılan pek eğlenceli geçmemiş, ha?"

"Ne diyorsun sen?" dedi itiraz ederek. Dudakları kıvrılırken yüzünde kışkırtıcı bir ifade oluştu. "Benim bütün eğlencem sensin, Choi San." Kalbimin atışları şu kadar ufak bir şeyden hızlanırken derin bir nefes alarak önüme döndüm, o da gülerek önüne döndüğünde aniden kaşlarını çattı. "Şuradaki senin arkadaşın değil mi?"

"Yunho mu?" diye sorarak gözlerinin baktığı yeri takip ederek başımı o tarafa çevirdiğimde gözlerim şaşkınlıkla irileşti. El ele tutuştuğu sevgilisi, arkalarında yürüyüp sohbetlerine katılan başka birisiyle bu Yunho'ydu. Sorun onun Yunho olması değildi, sevgilisiydi. Neden şu zamana kadar sevgilisinden bana bansetmediğini, sevgilisini bir sır olarak sakladığını anlamıştım çünkü sevgilisi bir erkekti. Elimi nereye koyacağımı bilemediğimde Seonghwa bileğimden tutup beni çekiştirdi. "Ne yapıyorsun?" Telaşlı soruma rağmen cevap vermeyip Yunho'nun bizi fark edeceği kadar yakınlarına kadar yürüdü, aniden onların karşılarına çıktığımızda bileğimi bıraktı. O kadar hızlı hareket etmişti ki ben nefes nefese kalmıştım ama onda hâlâ yorulduğuna dair bir iz yoktu. Dizlerimi kırıp biraz nefes aldıktan sonra doğrulduğumda Yunho'nun bir bana, bir Seonghwa'ya baktığını gördüm. Buradaki karşılaşma ikimiz için resmi bir gerçekler ortaya dökülsün dostum partisi olacaktı

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin