"Gökyüzünden aşağıya süzülen de nedir? Gerçek midir, gelecek midir? Kimdir seni izleyen? Yalanlar mıdır, geçmişin midir?"
***
Asansörün çıkardığı sesleri dinleyerek birbirine kenetlediğim ellerimle oynuyordum, neden burada olduğumu sorgulamak istesem de Seonghwa'nın beni sürüklediği yere kesinlikle itirazım yoktu. Hayalet gibi göründüğümü arkadaki aynadan görebiliyordum, açıkçası restorandan çıktıktan sonra beni bildiğim yollardan buraya getirmişti. Koskocaman binayı ilk gördüğümde tuhaf bulmuştum ama girişten geçip asansöre ilerlediğimizde Seonghwa'nın beni getirdiği yeri anlamam birkaç saniye sürmüştü. Çizdiğim SeongSeong resmini de yanında getirmesi gerginliğimi arttırmaktan başka mutlu olmamı sağlıyordu, gerginliğimin onu da gölgelediğini düşünürsek bulunduğum duruma puanım kaçtı bilmiyordum. Elimden gelse onu burada bırakıp kaçabilirdim ama içimden bir ses engel oluyordu. Gideceğimiz, asansörün duracağı kat giderek yaklaşırken gerginliğimi azaltmasını umarak yutkundum. Seonghwa asansöre bindiğimizden beri sessizdi, sağ elinde çevirip durduğu çizime bakarak arada sırada gülümsemesi dışında tepkisizdi.
Kendimi ineceğimiz kattan aşağıya atmaya kalksam bu kadar gerilip korkacağımı sanmıyordum. Açık olmak gerekirse Nana'nın anlattıkları bir yana, Seonghwa'nın çizdiğim diğer kişinin Yeonah noona olduğunu öğrenmeden önce bana attığı bakışlar korkmama yetiyordu. Nedense annesinin söyledikleri bu konuda aklımda dolanıp duruyordu. Park Chain oğluyla benim hakkımda çok nokta atışı bir benzetme yapmıştı, bizi Ying Yang'a benzetmişti. Ben dışarıdan karamsar görünen, karanlık birisine benziyordum ama içten içe komik, eğlenceli birisiydim. Seonghwa aksime dışarıdan pozitif görünen, sürekli gülen, mutlu birisine benziyordu; içten içe ne kadar acı çektiğini, yalnız kaldığı zamanları, üzgün hissettiğini bilmesem onu gerçekten böyle birisi sanabilirdim.
Annesi biz çocukken bu yüzden Elveda ve Merhaba'yı bize bırakırken bana Elveda'yı vermişti, Seonghwa'ya da Merhaba'yı bırakmıştı. Elveda kendi başına karanlık bir kitaptı, yetişkinler okusa muhtemelen neden bir çocuk kitabı olduğunu bile sorgulayabilirdi. Karanlık havasının yanı sıra Dünya'dan sevmediğimiz, nefret ettiğimiz her şeyin göremediğimiz yanlarını da anlatıyordu. Korkudan, nefretten, kinden bahseden kitap o kadar karamsardı ki tek başına okunduğunda insanı depresyona sokabilirdi ama yazarı onu Merhaba adını verdiği ikinci kitabıyla ödüllendirmişti.
Merhaba, Elveda'nın aksine her şeyin iyi taraflarını görüyordu. Polyanna hikâyesi gibiydi, Dünya'da bulunan her şeyi mücehverler kadar değerli görüyordu. İki kitabın ilk satırlarından başlayarak eşleştirerek okuduğunuzdaysa Elveda ve Merhaba ortaya çıkıyordu, kendiliğinden oluşan bir Ying Yang hikâyesiydi. Kötü gördüğünüz şeylerin içindeki iyiliği, iyi gördüğünüz şeylerin içindeki kötülüğü çok iyi ele alıyordu. Küçükken neden Park Chain'in bize bu kitapları okuduğunu anlamazdım ama büyüdükçe Elveda'da yazan satırları sorgulamaya başlamıştım. Karamsar tablolar çizdiğimde her zaman aklıma Elveda gelir, sonrasında kendimi SeongSeong'u çizerken bulurdum. Çünkü o benim Elveda'mın bittiği noktaydı, o benim için Merhaba'ydı.
Asansör gideceğimiz katta durduğunda gerginliğimi geçiren düşüncelerim dağıldı, kendimi gerçekten çok tuhaf hissederek Seonghwa'yla birlikte asansörden çıktım. Yavaş adımlarla biraz ilerleyip koridorun sağ tarafının en sonuna gittik, boydan pencereden aşağıya bakmaya korkarken ne kadar yüksekte olduğumuzu düşünmemeye çalıştım. Birlikte pencerenin orada sola döndük, Seonghwa biraz daha ilerleyip koridorun sonuna yakınlaştığımızda durdu. Sol tarafında yer alan kapıya döndüğünde şaşkınlıkla dairenin numarasına baktım, kaçıncı kattaydık da sayı bu kadar fazlaydı bilmiyordum. Her katta kaç daire olduğundan da emin değildim, zaten Seonghwa dairenin şifresini girip kapıyı açtığında umurumda da olmadı. Benim önümden çekilip başını çevirerek gözlerini üzerime sabitledi, dudakları kıvrılırken güven veren gülümsemesini bir süre izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...