36. BÖLÜM: "VALENTINE SPECIAL"

144 23 16
                                    

"Gözlerinin gördüğü sonu olmayan gökyüzü gibiydi duygular, var oldukları sürece bir denizde sürüklenen yelken bile dibe gömülebilirdi."

***

Ellerim kollarımı bulurken mutsuz bir şekilde yemek yapmak için mutfakta takılan Seonghwa'yı izledim, mutsuzluğum artarken oturduğum koltuktan kalktım. Dudaklarımı büzerek kitaplığında gözlerimi gezdirdim, Merhaba hâlâ odasında duruyordu ve onu neden okula getirdiğini bilmiyordum, aslında sormak hiç aklıma gelmemişti. Elveda'yı sürekli yanımda taşıdığımdan ben daha rahattım, onu yurt odasının en güzel yerine yerleştirmiştim. Eskiden de ona sarılarak eve döndüğümde asla kimsenin dokunmasına izin vermemiş, gözlerimin görebileceği yerde zarar vermeden tutmuştum. Gözlerim dolarken Park Chain'in bize gülerek okuduğu bu iki kitabın anıları dolandı, hatırlamaktan kaçtığım kişi hiçbir zaman Seonghwa olmamıştı. Bazen onu da hatırlamaktan kaçmış, sonunda unutmaktan korkmuştum. Park Chain benim için ikinci bir anne gibiydi, ben de onun oğlu sayılırdım. O da beni Seonghwa'dan ayırmaz, ikimizi birlikte eğitirdi.

Çocukluğumun en mutlu anları Seonghwa ve annesiyle geçmişti, ikisinin yokluğunda kendimi o kadar çok yalnız hissetmiştim ki uyumadan önce her gece Elveda'yı okuyup yatardım. Sabah kalktığımda gözlerim onu bulur, ailemi zorla ikna ederek gittiğim piyano kursuyla dans derslerinden dolayı yalnızlığımı biraz giderirdim. Dans kursları beni vocal eğitmenleriyle, onlar da sanat okullarıyla tanıştırmışlardı. Resim yeteneğim beni bu okula kabul ettirdiğinde çizdiğim tabloyu düşünerek duygusala bağlamıştım, benimle eğlenen Park Chain ve Seonghwa'yı fotoğraf karesinde çeken Park Seojun'un gözünden çizdiğim resim çeşitli ünlü kesmin gittiği bir sergide gösterilmişti. Piyano öğretmenimin yönlendirmeleriyle elde ettiğim bu başarı, bir öğrencinin yokluğunda sahneye çıkmamla katlanmıştı.

Park Chain'in bize hep çaldığı yumuşak parçayı sergilerken gözyaşlarımı tutamamış, performans bitiminde kendimi dışarıya atmıştım. Kalbim bunu kaldıramıyordu, onun gibi sevgi dolu bir insanın ölümünü. Seonghwa'nın annesinin arkasından gitmesini, kendimi yalnız hissettiğim her gece Seonghwa'nın güvende olmasıyla teselli olduğumu... Kang Hansol benden ailemi kopartmıştı; kendi ailemin bile beni kabullenmekte zorlandıkları zamanlarda kollarını açan Park Seojun'u, olmak istediğim kişiyi belirlememi sağlayan Park Chain'i ve geleceğimi birlikte geçirmek istediğim Park Seonghwa'yı. Ablamla defalarca kez konuşmama, bana destek olmasına rağmen kendimi sadece bir şeyler yaparak rahatlatabiliyordum. Dans etmek, çizmek, şarkı söylemek, spor yapmak, sadece kendimi meşgul etmek bile işe yarıyordu.

Ailem aklıma gelirken yutkundum, onların haberlere nasıl tepki verdiklerini bilmiyordum. Ablam arayıp benim için mutlu olduğunu, kendimi dikkat etmem gerektiğini söylemişti. Annem ve babamın tepkisini bilmiyordum, haber ortaya atıldığından beri beni aramamışlardı. Ellerim kitapları pas geçerek yüzümü bulduğunda asla desteklemedikleri, düzelmemi istedikleri zamanlar aklıma geldi. Çocuk olduğum için bu tür hisler beslememem gerektiğini söyleyerek beni psikoloğa götürmelerini hâlâ unutamıyordum. Psikolog benimle lise yıllarıma, hatta üniversite yıllarıma kadar gelmişti, kendisi beni anladığını söyleyerek durumun çocukluktan kaynaklanmadığını fark ettiğinde aileme belli etmeden destek olmuştu. Annem açıkça benim Seonghwa'dan uzak durmamı isterken, babam tamamen ona uyarak beladan uzak durmamı söylemişti. İkisi de benim için endişeleniyordu, bunu biliyordum ama Seonghwa bana zarar vermezdi ki.

Gözlerim onu bulurken gülümseyerek yemek yapan Seonghwa'nın yanına ilerledim, geniş mutfağa girdiğimde onu uğraştığı kısmın karşısındaki tezgâhın boş kısmına atlayarak oturdum. Elim muzlardan birine giderken kabuğunu soyup yemeye başladım. "Ya! Park Seonghwa!" dedim meraklı bir şekilde. "Ne yapıyorsun?"

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin