28. BÖLÜM: "LOVE"

218 28 62
                                    

"En sıcak gecede gökyüzüne bakmak gibiydi seni bulmak, her zaman orada olurdun ama seni göremezdim."

***

Uykusuzluktan salınarak esnememle aralanan dudaklarımı elimle örttüm, yanımda bütün dinçliğiyle yürüyen Yunho mutluydu. Nedense Jongho'yla aralarındaki sorunları biraz olsun çözebildiklerinden bahsetmişti. Benim aksime kimse ona nedenini sormazdı, bense onun Jongho nefretini bildiğimden nedenini sormuştum. Jongho fazla sinsi, her şeye dikkat eden birisiydi; onun dikkatini çekmeniz yeterdi, sizi anında çözebilirdi. Herkesten çok ondan korktuğumu itiraf etmeliydim, Hansol dışında onunla yarışabilecek kimse yoktu. Dalgın bir şekilde attığım adımlarla kaldırımdaki taşlarıa baktım, aklıma dağılmış Kang Hansol gelirken Elveda'nın satırlarıyla bize diklenmesi aklıma geldi. Onun nereden bildiğiyle dolan düşüncelerim biten kaldırımı fark etmeyip takıldığımda dağıldı, kendimi toparlayarak son anda düşmekten kurtuldum.

"Mutsuz San yerini aptalına mı bıraktı?" diye sordu Yunho sakince, gözlerim üzerine kayarken bir şey söyleyecektim ama okulun girişinde düşünceli bir şekilde yolu izleyen Jongho'yu fark ettiğimde donakaldım. Gözleri biraz daha yolla oyalanıp üzerimize döndüğünde hafifçe gülümsedi, Yunho onu gördüğü gibi nefesini verdi.

Yürüyerek yanına geldiğimizde ikisinin arasında mekik dokuyan gözlerim, "Sizin ikiniz," dememle Yunho'da durdu. "Ne karıştırıyorsunuz?"

Jongho sessiz kalırken bunu garipsedim, Yunho nefesini vererek dikkatimi üzerine çekti. "Hongjoong'la kavga ettiler."

Kısa kesmesiyle Jongho araya girdi. "Kavga demeyelim biz ona," dedi somurtarak. "Tek taraflı bir savaş gibiydi."

Zor birkaç gün geçirdiğini anladığımda yutkunarak elimle içeriyi gösterdim. "Hepimiz için zor günler olduğuna göre ilk kim cesaret etmek ister?"

İkisi birbirlerine bakarak ufak bir savaşa girse de Jongho omuzlarını silkerek arkasını döndü ve bize öncülük ederek okula girdi. Aslında kavganın detaylarını onlara sorardım ama uykum vardı, kendimi kütüphaneye atıp saatlerce uyumak istiyordum. Seonghwa mutsuzken onu bırakamamış, sabaha kadar markette bekleyip sohbet etmiştik. Bana Amerika'da geçirdiği öğrencilik döneminden, herkesin ondan büyük olmasından bahsedip gülmüştü. İçini titreten acının izleri gözlerindeyken onu izlemiştim, yıkım böyle bir şeydi. Yavaş başlar, hızlı sonlanırdı. Bir yıkımı durdurmak imkânsızdı, bunu bildiğimden onu kurtarmak için kollarımı sıvamıştım. Kang Hansol'un başlattığı yıkımın onun sonu olmasına izin vermeyecektim.

Birlikte okul binasına girene dek sessizce yürüdük, bugün Drama dersi vardı. Biraz olsun rahatlayarak etrafta Yeosang'la Wooyoung'u aradım, bulamadığımda anlaşarak dolaplarımıza dağıldık. Bıkkınlıkla performans ödevimizin olduğu Modern Dans dersi için hazırladığım kareografiyi düşündüm, dans etmek beni özgür hissettiriyordu. O kadar uykusuzluğun, mutsuzluğun yanında kendimi özgür hissettiğim tek şey buydu. Dans etmek, şarkı söylemek, bir parçayı çalmak, birkaç ufak dans hareketini öğrenmek bile beni mutlu ederdi. Dolabın kapısını kapattığımda yan tarafta beni izleyen Seonghwa'yı görmemle yerimde sıçradım.

"Ne zamandan beri oradasın?"

Sorumu umursamadan gülümseyerek elini uzattı, bana vermeye çalıştığı şekere bakarak kaşlarımı çattım. "Vitamin," dedi kısaca açıklayarak. "Uykusuzluğun getirdiği yorgunluk için."

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin