"Bitmek için ne gerekirdi? Hayatımın sonunda çiçeklenen bahçeler neden sonbaharı beklerdi?"
***
Gerginlikten ne yapacağımı bilmiyordum, Hansol'un aramasını beklerken saatler geçmişti ve akşama birkaç saat kalmıştı, birkaç saat dediğim de üç saatti işte. Hava karardıktan sonra ne yapmayı planlıyordu da hâlâ buradaydım bilmiyordum, telefonumu bıraktığım masanın etrafında dolanırken gerginlikle beni izleyen Wooyoung'la Yeosang'ın bakışmasını izledim. Seonghwa'nın ne yaptığını, Hansol'un ona ne yaptığını düşünmekten kendimi tüketecektim neredeyse. Cylene denen kadın birkaç telefon görüşmesi yapmış, bize birkaç araba hazırlayıp takip için ek şeylerle uğraşmıştı. Seonghwa'nın Amerika'dan buraya gelirken arkasında kocaman bir ajan ordusu olduğunu bilseydim kaçırıldığımda daha rahat olabilirdim ama şimdi sanki kendimi kaybolmuş gibi hissediyordum, Hansol'un ona yapabileceklerinin ihtimali bile beni çıldırtmaya yetiyordu.
Yeosang elini çenesine yerleştirerek olduğu yerde dönenen bana baktı. "Bence fazla endişeleniyorsun," dedi dikkatimi kendisine çekerek. "Babam ona zarar vermeyecektir."
"Annesini öldürdü," dedim ona tekrar hatırlatarak. "Annesinin ailesini de öldürdü. Şimdi Seonghwa elinde ve ona hiçbir şey yapmayacağını mı söylüyorsun?"
"Amacı ne gerçekten bilmiyorum!" dedi herkesin dikkatini çekerek. "Ama bildiğim bir şey var, öldürmek isteseydi kaçırmazdı."
Seojun Ajusshi aramıza girdi. "Niyetinin ne olduğundan ben de emin değilim, daha önce hiç Chain'i kaçırmamıştı."
"Sorun da burada ya!" dedim kendimi perişan hissederken. "Hiç yapmadığı şeyi neden şimdi..." Ellerimi başıma yerleştirerek derin nefesler aldım. "Resmen savaş ilanına karşılık veriyor ama bunun için hedefinin Seonghwa olmaması gerekiyordu. Hedefi ben olmalıydım!"
Cylene aniden konuşmamızın arasına girdi. "Belki de Seonghwa'nın ne için geldiğini öğrenmiştir."
Yeosang kendisini tutamadan gülmeye başladı. "Ben bundan pek emin değilim, öyle olsaydı bile kendisinin bir suçu yok!"
"Tabii," dedi Cylene başını sallayarak. "Cinayet suç sayılmasaydı ben de buna katılabilirdim."
Wooyoung kadına sinirle baktı. "Söylemek istediği şey babasının insan öldürmediği değildi. Uluslararası hiçbir suça karışmadığıydı."
Kollarını bağlayarak alayla konuşmaya giren Yeonah noona, "Bir kendinize aynadan baksanıza!" dedi onları axarlayarak. "Senin anneni on sekiz yıl hapsetmedi mi bu adam? Ya sen?" Yeosang'ı bırakıp Wooyoung'a döndüğünde ikisi de kaşlarını çatmıştı. "Senin aileni tehdit etmedi mi? Seni kaçırmadı mı? İkinize yaptıkları, Seonghwa'ya yaptıkları, hepsini geçtim! Bu odadaki herkese yaptıklarını ne çabuk unuttunuz!"
"Unutmadım," dedi Yeosang ciddiyetle. "Babam çok kişinin canını yaktı, bu doğru. Yakmaya da devam ediyor ama duracak, onu bugün durduracağız."
Başımı sallayarak Yeosang'a destek çıktığımda ortamdaki gergin ortamı çalan telefonun sesi bastırdı. Ellerim titrerken masaya uzanıp telefonu elime aldım, gelen aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma yasladığımda Kang Hansol'un sesi geldi. "Çok beklettim mi?" diye sordu sakin bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...