"Gözlerimi kapatıp dinlediğim şarkı durmuştu, sessizliğin korkutucu olabileceğini öğrenmiştim."
***
Ağaçlardan düşen yaprakları izleyerek durduğum yerden karşı taraftaki restoranda eğlenen insanları izlemeyi sürdürdüm, Seonghwa'yı arabada bırakıp buraya geleli biraz olmuştu. Gitmek istemediğimi söylediğimde beni buraya sürükleyerek getirebileceğini ima eden bakışlarından korkarak kendimi arabadan dışarıya atmıştım. Sabah erkenden uyanıp işlerini bitirmiş, yapması gerekenleri yapmış, biraz Yeosang ve Wooyoung'la ne yapacaklarını tartışmış, sonunda odasında takılan bana kendi kıyafetlerinden giyebileceğim bir şeyler ayarlamıştı. Üzerimi değiştireceğim zaman onu kovduğumdan etrafımda bana attığı yandan bakışlarla geziyordu, sanki yanlış bir şey yapmışım gibi hissettirmesi dışında sorun yoktu. Seonghwa, yine aynı Park Seonghwa'ydı. İnsanlara naikçe gülümsüyor, annesinden bahsedilince üzülüyor, etrafımdayken mutlu oluyordu. Onu şimdiden özlediğimi hissederek restorana doğru ilerledim.
Eğer başıma kötü bir şey gelir de buradan çıkmak istersem ona mesaj atacağım konusunda anlaşmamızın verdiği güçle kapısını açarak içeri girdiğimde yakınımdaki masada oturan iki kız içeceklerini yutkunamayıp öksürürken bana bakakaldı. Gözlerim tanıdık birilerini aradığında, tanımadığım birilerini göremediğimi fark ettim. Seonghwa'dan aldığım en iyi tavsiyeyi uygulayarak hafifçe, kısa bir gülümsemeyi dudaklarımın arasına yerleştirdim. İki kızın tepkisiyle gözler üzerime çevrilmişti, onları umursamadan eskiden üç yılımı beraber geçirdiğim asalak tayfanın yanına ilerledim. Yanlarında oturan kızı görmemle adımlarım sekteye uğrasa da durmadan yürüyerek karşılarında dikildim. Şaşkınlıktan dudakları aralanan sınıf arkadaşlarım Seonghwa sağ olsun içime düşecek gibi bakıyordu.
"Merhaba," dedim sevecen olmaya çalışarak.
Elimden geleni yaptığımı düşünerek kendimi avutmaya çalıştığımda bir kız, "Sen gerçekten San mısın?" diye sordu şaşkınlıkla.
Gözlerimi kısarak ona baktım, kendisini komik sanıyordu herhalde. "Yok," dedim onunla alay ederek. "Ben San 2.0, asıl San'ı öldürüp yerine geçtim." Gözlerimi devirdiğimde sınıf arkadaşlarımdan bazıları gülerek bana aralarında yer ayırdı. Nazik bir şekilde gülümsemeye çalışarak aralarında oturdum. "Teşekkür ederim." Çocuk yandan bana inanamayan gözlerle baktığında tek istediğim benden başka her şeye odaklanmasıydı.
Yan tarafımda ortada oturan kız, eski en azılı takipçim yüzünde ukala bir gülümsemeyle bana baktığında başımı çevirip ona karşılık verdim. Gülümsemem silinirken yüzüme sert bir ifade oturdu. Kız boğazını temizleyerek, "Buraya yalnız gelmene şaşırdım," dedi imalı bir şekilde. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. "Sevgilin gelmedi mi?" Kendisinden o kadar emin bir tavırla sevgilin demişti ki onu anlamakta zorlanıyordum.
"Sevgilim?" diye sorduğumda güldü.
"Seni Han Nehri'nde gördüm," dedi arkasına yaslanarak. Herkesin gözleri üzerimizdeydi, muhtemelen liseden beri böyle gelip gittiği için kimse sorgulamıyordu. O kız benim asla buluşmalara gelmeme sebebimdi.
"Ne demek istediğini anlamıyorum," dediğimde başını öne eğerek bir süre güldü.
Başını kaldırdığında ciddiydi. "Altı kişiydiniz sanırım, en önde seninle yürüyen kişiden bahsediyorum." Özellikle kişi dediğini fark ederek güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...