"Gölgelerin sarmaladığım bedenim titriyordu, bir ışık kırıntısı bana umut olamazdı."
***
Gözlerim kırpışırken uykusuzluktan kendimi kemiriyordum, ellerimi sardığım kitaplar bana ağır geliyordu. Tüm bunlara rağmen sanki en başta birbirinden nefret eden benmişim gibi Yunho ve Jongho sürekli konuşuyorlardı. Onların aksine sessiz kalan Yeosang, Wooyoung'la beraber arkamızdan geliyordu. Ailelerinin baskısından mızmızlanarak başlayan konuşma, Hongjoong ve Mingi'ye kayarken gözlerim uyuştu. Mutsuzdum, okulda Seonghwa'nın olmadığı tek gün gelip başıma çatmıştı. Kendimi duvardan duvara vurasım vardı ve sanki bütün okul bana düşmanmış gibi göründüğüm yerde dedikodular başlıyordu. Kimisi Seojun Ajusshi'nin ikimizin ilişkisine çok karşı çıktığını, Seonghwa rest çektikten sonra birlikte olmamıza izin verildiğini konuşuyordu. Kimisi Yeosang'ın aramıza giren üçüncü kişi olabileceğinden bahsediyordu, tabii onların aksine Wooyoung'la ikisinden şüphelenenler de vardı.
Kendimi bir yerden atmak isterken dolabımın önünde durup şifresini girdim, aralanan kapakla birlikte kitaplarımı içine yerleştirip mutsuzlukla kapattım. "O iyi mi?" diye sordu Yeosang, sonunda Yunho ve Jongho'nun arasına girerek.
İkisi de bana baktı, Yunho gülerek kolumu omuzuma attığında ona öldürecekmiş gibi baktım. "Merhaba, izninizle sizi tanıştırayım." Eliyle yüzümü gösterdi, daha çok somurttum. "Bu mutsuz San, mutlu San'ın katili ve düşmanı. Kendisi profesörün yokluğunda genelde ortaya çıkar. Dikkat edin, yoksa sizi ısırabilir."
Ellerimle onu ittiğimde kolu omuzumdan düştü, gülerek başını arkasına attı. "Ya komik mi buluyorsun?" diye sorduğumda hızla başını iki yana salladı. "Sendeki rahatlık keşke bende olsaydı."
"Ne o?" diye sordu Yeosang gülmemek için kendisini zor tutarken. "Ailen Seonghwa'yla olmana izin vermiyor mu yoksa?"
Wooyoung ellerini sallayarak araya girdi. "Hayır, hayır hayır... O kesinlikle bir zamanlar Seonghwa'yla sevgili dedikodusu çıkan oyuncunun Seoul'e geldiğini duymuş."
Gözlerimi irice araladım. "Ne?" Ellerim titrerken gözlerim boşluğa daldı, yok olduğumu hissettim. Seonghwa her zaman nazikçe soran gazetecileri reddetse de aralarında hir şeyler geçmediğini kim garanti edebilirdi?
"Öldürdün onu," dedi Jongho elini yüzümün önünde sallayarak. "Hey!"
Bana seslenmesine tepki vermediğimde, "San akrabalarına benzemeyi kes," diyen Yunho'yla ona döndüm.
"Benden korkman gerekebilirdi," dedim ifadesiz bir sesle. "Tabii, bir beynin olsaydı."
Yunho hariç kimse ne dediğimi anlamasa da Jongho kendisini tutamadan kahkahalara boğuldu. "Akrabalar?" diye sordu Wooyoung merakla.
"Zombiler," dedi Yunho korkutucu tutmaya çalıştığı sesiyle ama bu taklidi hepimizin gülmesine neden oldu. Hepimiz kitaplarımızı dolaplarımıza bıraktığımızdan konuşarak okulun çıkışına yürüdük.
"Yarın birlikte toplanalım," dedi Jongho bir teklifte bulunarak. "Yakındaki kafede buluşuruz. Hem Hongjoong ve Mingi de sizi tanır." Yeosang ve Wooyoung'u kasdettiğini anlayarak başımızı salladık Yunho'yla.
Yeosang, "Sizin sevgililerinizle," diyerek durumu anladığını gösterdi.
Jongho sinsi bir şekilde sırıttı. "Belki sen de onlarla tanıştırmak istersin sevgilini, ha? Belli mi olur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...