"Umutların sallandığı köprüden aşağıya sarkan hayallerim korkusuzdu."
***
Kapıyla bakışan gözlerimi ayırmadan derin bir nefes aldım, dudaklarım yana kıvrılırken öğrencilere karşı sergilediğim gülümseme yüzümdeki yerini aldı. Kapıyı açıp içeri girdiğimde karşılaştığım öğrencilerde gözlerimi gezdirerek sabahtan beri hiçbir yerde bulamadığım San'ı aradım ama gözlerim Yunho'yu yalnız otururken gördüğünde sakinleşmeye çalıştım. Gülümsememi kaybetmemeye çalışarak kapıyı kapatıp sahneye ilerledim, öğrenciler beni izlerken genelde kendimi rahatsız hissetmezdim ama bugün içimde kötü bir his vardı. Sahneye çıkıp elimde tuttuğum not defterini masaya bıraktım, gözlerim masada kalırken sakinleşmek için birkaç saniye ayırdım kendime. Arkamı döndüğümde enerjimi öğrencilere gülümseyerek ayırmadan hepsine eğilerek selam verdim.
"Günaydın, çocuklar," dedim ellerimi birbirine bastırarak. Benden yalnızca birkaç yaş küçüklerdi ama onlara çocuklar diye seslenmek zorunda kalıyordum. Gençler de diyebilirdim, tabii kendimi yaşlı hissettireceğinden seçeneklerimin arasında değildi. Gözlerim yeniden onların üzerinde gezinirken gülümseyerek Yunho'ya baktım. "San daha gelmedi mi, Yunho? Sınıfta onun dışında gelmeyen öğrenci yok." İçimi kemiren endişeyi dindirecek bir şeyler söylemesini bekledim ama şaşkınlıkla bana bakakalmıştı.
"Ben sizinle olur sanmıştım, Profesör." Robotik gülümsememi yerinde tutmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Merak ediyordum, gerçekten. Benimle olsaydı ona sormak gibi bir aptallık yapar mıydım?
"Benimle olmadığına göre," dedim kendimi bir bebeğe açıklama yapıyormuş gibi hissederken. "Bugün gelmedi mi?"
Omuzlarını silkerek arkasına yaslanan Yunho'yu izlerken rektörün ofisine kısa bir ziyaret gerçekleştirmem gerektiğini düşündüm. "En son sabah gördüm," dedi Yunho tamamen dürüstçe. "Beni önden göndermişti, uğraması gereken bir yer varmış."
Mırıldanarak öğrencilere döndüm, Jongho dışında imalı bakan bir öğrencim bile yoktu. Onun San'la aramızda bir şeyler olduğundan şüphelendiğini biliyordum ama şu an odaklanmam gereken kişi Jongho değildi. "Pekâlâ, serbestsiniz," dedim ellerimi iki yana açarak. "Benim rektörle konuşmam gereken önemli bir şey var." Öğrenciler kendi aralarında sohbet etmeye başladığında masaya yönelip gözlüğümü alarak sahneden indim. Hızlı adımlarla sınıftan çıkıp kendimi koridorlara attığımda San'ın aniden ortadan kaybolmasından şüphelenmeyi kesmeye çalıştım. Endişeden aklımı kaçırabilirdim çünkü. Bunun yerine üçüncü kattaki rektörün ofisine çıkarak babamın odasına girdim, bugün sabahtan şirketteki bazı önemli toplantılara katıldığından yoktu. Masadaki telefona uzanıp bildiğim numarayı hızlıca tuşladım, kısa bir çalıştan sonra karşı taraftan ses geldi.
"Buyurun?"
Boğazımı temizleyerek gülümsedim. "Merhaba, ben Park Seonghwa," dedim kendimi tanıtarak.
Kadın, "Ah," diyerek telaşla konuşmaya devame etti. "Rektör henüz gelmedi, Bay Park."
Gözlerimi devirdim, odasında olduğuma göre bunu biliyor olmalıydım ama kadın bunu tamamen görmezden geliyordu. Sabır dilenerek güldüm. "Aslında sormak istediğim şey bugün okula gelemyen bir öğrencim hakkında..."
"Adı neydi?" diye sordu merakla.
"Choi San," dedim boğazıma bir şeyler düğümlenirken. Etrafımda olmasına bu kadar alışmayı beklemediğimden aniden kaybolması zor geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...