31. BÖLÜM: "DISCLOSURE"

144 28 68
                                    

"Yaşam size sunduğu her fırsatta mutlu olmanıza izin verirdi, eğer fırsatları kaçırırsanız mutsuzluk kapınıza dayanırdı."

***

Elimde tuttuğum kitaplarla bakıştım, girdiğim derslerin hiçbiri aklımda kalmıyordu. Sürekli Merhaba ve Elveda, Kang Hansol, Nana yüzünden ifşalanan Yunho'nun ilişkisi, Jongho'nun doğum gününde yaşananlar aklıma geliyordu. Düşünmediğim, sadece okula gidip geldiğim zamanları gerçekten özlemeye başlamıştım; tek derdim sabah beni kaldırmayan Yunho olsun, derslerle boğuşup profesörlerin bana verdiği düşük ders içi notlarıma üzüleyim isterdim. Aklıma gelen düşünceyle gülümsedim, öyle bir hayatta eksiktim ben. Seonghwa'nın içinde yer almadığı her yerde eksilirdim, yarım kalırdım. Gülümsemem yüzüme yayılırken yanımda yürüyen mutsuz Yunho koluyla beni dürttü.

"Ben bu kadar mutsuzken sen nasıl mutlu olabilirsin?" diye sordu isyan ederek. Diğer tarafımda yürümeye odaklanmış Jongho başını uzatıp ona baktı.

"Ya! Farkındaysan ilişkisini ailesine anlatmasına gerek bile yok," dedi gayet mantıklı bir noktaya değinerek.

"Evet," dedim ailemi düşünerek. Annem kaçırıldığım günden sonra her gün beni aramaya başlamıştı, iyi olup olmadığımı kontrol etmek için ve bir daha başıma asla böyle bir şeyin gelmeyeceğine dair yeminler etmişti. "Benim ailem buna karışmıyor."

Arkamızdan gelip karşımıza geçen Wooyoung'la üçümüzde durduk, yanımıza gelen Yeosang başını iki yana salladı. "En azından hiçbirinizin babası Kang Hansol değil," dedi mutsuzlukla. Gecenin bir yarısı onunla soju içmeye gelen babasını bize anlattığında Seonghwa keşke derken ne demek istediğini anlamamıştı. Oğluyla bir savaşa girişen Kang Hansol'un ona sevgi vermediğini zaten biliyorduk, ani bir karar değişimi yaşamadığına göre bu adamın derdi neydi amlamıyordum.

Herkes başını sallayarak onu onayladığında diklendim Yeosang'a. "En azından hayatta," dedim Seonghwa'yı düşünerek. "Annen de baban da en azından yaşıyor. Mutlu ol biraz."

Gülümsedi. "Annemin o hapishanede ne yaptığını bilmiyorum bile."

Jongho gülerek başını eğdi. "Keçileri kaçırmamak için ot yetiştiriyordur."

Bu esprisine kendimizi tutamadan güldüğümüzde dolaplarımıza dağıldık, kitapları açtığım dolabıma yerleştirirken kolumdaki saatten zamanı kontrol ettim. Sonraki derse hâlâ yarım saatim vardı, kitaplarımı düzenli bir şekilde koyduğumda kapağı kapatıp elime aldığım telefonuma baktım, henüz annem aramasa da erkenden mesaj atıp iyi olduğumu kontrol etmişti. Okulun olduğu hafta içi akşam saatlerinde aramayı tercih ediyordu, tabii ki de benim asıl derdim bu değildi. Gülümseyerek arkamı döndüğümde okuldaki herkesin şaşkınlık ve dehşet karışımı bir ifadeyle bana baktığını fark ettim. Aynı anda omuzuma dokunan elle yerimde sıçradım, alt sınıflardan olduğu belli olan bir kız boğazını temizledi.

"Rektör sizi bekliyor," dedi bana bakarak.

"Hepimizi mi?" diye sordum küçük bir umutla.

"Hayır, sadece seni," dedi kız nazikçe.

Mutsuzlukla bizimkilere baktım, hepsi meraklı görünüyordu. "Sizinle sonra görüşürüz." El sallayarak merdivenlere doğru ilerlediğimde koridorda üzerimde olan gözlerin arkama odaklandığını fark ettim, ne olduğunu anlamadan koluma dolanan elle hızlıca merdivenlere çekildim. Başımı çevirip kimin beni sürüklediğine baktığımda Seonghwa'yı görmemle ne yapacağımı bilemedim. "Profesör," dedim kedi gibi, yüzündeki ciddi ifade bile kötü bir şeyler olduğunu gösteriyordu. Merdivenlerden hızlıca çıkarken öğrenciler bize yol veriyordu. "Seonghwa neler oluyor?"

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin