7. BÖLÜM: "TRAGEDYA"

391 64 51
                                    

"Mutlu bir gülümsemeyi yerleştirdiğin yüzünde neden derin hüzünler saklıyorsun?"

***

Yaslandığım pencere kenarından dışarıda yağan yağmuru izliyordum, sıcaklık yayan kalorifer sağ olsun buradan ayrılmaya niyetim yoktu. Pencereden yansıyan kendimle kısa bakışmalarım dışında her şey normaldi, hava soğuk olduğu için boğazlı bir kazakla hırka giymiştim. Bugün rektör okulda değildi, şirketteki önemli bir toplantıya katılması gerekiyordu. Yeni profesör geleli bir hafta olmuştu, hafta sonumu Han Nehri'nde olanları unutmaya çalışarak ve konuma pratik yaparak geçirmiştim. Yerimde saydığımı fark ettiğimde ailesinin yanına giden Yunho'yu arayıp onunla konuşmaya çalışmıştım ama sorun şuydu ki, bir süre sonra telefonu muhtemelen bir kenara bırakarak beni dinlemediğini anlamıştım. Mikrofonu kapatıp kim bilir başka nelerle uğraşmıştı, belki sesi bile kapatmış olabilirdi.

Can sıkıntısı denilen bu bıkmışlık hissinden nasıl kurtulacağımı da bilmiyordum doğrusu, acayip sıkıldığımı hissediyordum. Omuzuma dokunan bir elle yan tarafıma döndüğümde yüzünde alaycı bir gülümsemeyle Yunho yan tarafıma geçti, elini omuzumdan çekip kalorifere yaslandı. "Bu yüzündeki ifade de ne? Başka birisini mi bekliyordun yoksa?" diye sordu alaycı ifadesini tutarak. Gözlerim penceredeki yansımama kaydığında dudaklarımın mutsuzluğumu simgelercesine aşağı kaydığını, yüzümde memnuniyetsiz bir ifadenin yer aldığını gördüm. İçten içe kimin yanımda belirmesini istediğimi düşündüğümde başımı iki yana sallayarak bu düşünceden kurtulmaya çalıştım.

"Kimseyi beklemiyordum," dedim kısa tutarak. "Sadece konumla ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Biliyorsun, ne zaman düşünsem bu beni mutsuz ediyor."

Yunho anlayışla başını salladı. "Çünkü aptalsın." Gözlerim onu delip geçercesine üzerine çullandığında güldü. "Gerçekten, San, ne bekliyorsun ki? Hiç sevgilin olmadığından anlayamazsın tabii ama terk edilmek cidden acı verici olabiliyor."

"Biliyorum," dedim aksi bir şekilde. Biliyordum çünkü terk eden taraftaydım. "Bana bilmediğim bir şey söyle." Sinirle gözlerimi dışarıya çevirdim, birkaç yaprağın rüzgârda sürüklenen görüntüsünü gördüğümde çizim defterimi yanıma almadığım için kendime lanet ettim.

Benim içsel tartışmalarımı umursamayan Yunho, "Empati de mi yapamıyorsun? Kendini terk edilen bir insanın yerine koy işte!" diyerek isyan etti.

Ona bunu denemedim mi der gibi baktım, o da bana denediysen neden soruyorsun der gibi baktı. Sonuç olarak yine isyan eden taraftaydım. "Bak," dedim derin bir nefes alarak. "Yapabilsem zaten benim için sorun olmayacak, tamam mı?"

Omuzlarını silkerek pencereden dışarıya baktı. "Senin sorunun ne bilmiyorum ama sorunlarını tek başına çözemezsin." Bana döndüğünde dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı. "Ama çözebilecek başka birisi vardır belki..." Ne demek istediğini anlamadığımı gösterircesine kaşlarımı çattığımda boğazını temizleyen birisinin sesi geldi, sadece sesinden bile onu tanıyabildiğimi fark ettiğimde elim ayağım birbirine dolandı. Yerimde sıçrayarak arkama döndüm.

"Profesör," dedim hemen saygıyla. Yunho hiç umursamadan kalorifere yaslı duruyordu, Park Seonghwa yüzünde bilindik gülümsemesiyle karşımdaydı.

"Yardımına ihtiyacım var," dedi, acelesi varmış gibi hızlı konuşuyordu. "Kütüphanede araştırmam gereken bir şey var ama nereden başlayacağımı bilemiyorum. Duyduğuma göre kütüphanede epey vakit geçiriyormuşsun."

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin