"Durdurmak için koştuğum her şeyin üzerime gelmeye başlaması mıydı hayat?"
***
Oturduğum yerden annemin açtığı çizgi filmi izliyordum, gözleri sürekli üzerimdeydi. Birkaç saattir bana çizgi film izlettiriyordu, hem de hiç bıkmadan ama ben bıkmıştım. Çocuklar elbette çizgi filmleri severdi, ben de severdim; sevmek sorun değildi, çizgi filmleri izlerken bile aklıma SeongSeong'un gelmesi sorundu. Annem evimizin parkı gören penceresinden ağacın altına oturup beni bekleyen SeongSeong'u izlerken yakalamıştı beni, sonra da oturtup hiçbir şey olmamış gibi kızmadan çizgi film açmıştı. SeongSeong'un gelip yalvarmasına rağmen benim onunla görüşmeme de izin vermemişti. Dışarıda yağmur yağmaya başlayalı da bir buçuk saat oluyordu, deli gibi SeongSeong için endişelensem dr koltukta oturup benimle çizgi film izleyen annemden korkuyordum.
İzlediğimiz çizgi filmden tamamen uzaklaşıp parkı gören pencereye başımı çevirdiğimde evde yankılanan kapı sesiyle yerimde sıçradım. Tekrar SeongSeong olması için dua ederken annem bana hiçbir şey söylemeden kalkıp kapıyı açmaya gitti, bunu fırsat bilerek hemen oturduğum koltuktan aşağıya kayıp pencereye doğru koştum. Ellerimi mermere yaslayarak parmak uçlarımda yükselip dışarıya baktım ama SeongSeong iki saat önce beklediği yerde değildi. Mutsuzluk ve hayal kırıklığıyla çökerken başımı eğerek arkaya, eve gelen kişiye baktım. Annemin kapıda konuştuğu kişi dikkatimi çekerken bu sefer yürüyerek oraya doğru ilerledim, SeongSeong'un aradığım yerde olmaması beni biraz üzmüştü. Yağmur yağmaya başladığında evine gitmiş olmalıydı.
Başımı kaldırıp gelen kişiye baktığımda Seojun Ajusshi'yle karşılaşmayı beklemiyordum, bana doğru yavaşça gülümsedi. "San nasılsın?" diye sorduğunda korkuyla ona yaklaştım.
"Ne oldu?" diye sordum endişelerimin yerini koskocaman bir korku alırken. "SeongSeong'a bir şey mi oldu? Nerede o?"
Başını anneme çevirip ona baktığında nefesini verdi. "Seonghwa biraz rahatsız, ne yaparsak yapalım sakinleştiremedik. Belki sen gelirsen düzelir dedim ama annen izin vermiyor."
Son cümlesini duyduğum anda anneme döndüm, onun gözleri de benim üzerimdeydi. "Lütfen, anne," dedim ellerimi birbiririne bağlayarak. "Lütfen, gitmeme izin ver. Bana ihtiyacı var, onu yalnız bırakamam. Lütfen, lütfen, lütfen..."
Annem kararsız bir şekilde bana bakarken arkadan gelen ablamın sesiyle gözlerimiz onu buldu. "Bırak, gitsin, anne. Eğer Seonghwa'nın ona ihtiyacı varsa izin vermelisin, en azından biraz olsun insansan."
Annem ablama irileşen gözleriyle bakakaldı. "Wooyeon! Annenle düzgün konuş!" Ablam gözlerini devirerek kendi odasına ilerlediğinde annem sinirle derin bir nefes alarak bize döndü. Dudaklarımı büzerek ona yavru köpek bakışlarımı yolladım. "Ah, tamam!" dedi pes ederek. Yüzüme yerleşen geniş gülümsemeye engel olamamıştım çünkü sonunda SeongSeong'u görebilecektim. "Ama bir şarta, ben dr geleceğim."
"Tamam," dedi Seojun Ajusshi. "Hadi, gidelim o zaman."
Annem paltosunu alıp üzerine geçirdikten sonra bana da yeşil montumu giydirdi. Mutlulukla annemin ayakkabılarımı da giydirmesini izlerken yerimde duramıyordum, her ne kadar gideceğim yer bana acı verse de onun yanında olmaya değerdi. Annem kendi ayakkabılarını da giydiğinde birlikte evden çıktık, annem kapıyı kapatarak merdivenlere yöneldi. Bir kat merdiven inip binadan da çıktığımızda yağan yağmurun hafiflediğini fark ettim. Seojun Ajusshi'yi takip ederek bildiğim yollardan evlerine doğru yürürken o gün geldi aklıma, SeongSeong'la oynamak için evlerine gidiyordum. Annemin bana verdiği şekerlemeleri bitirmemek için cebime saklamıştım, bana göre normal bir gündü. O günün, SeongSeong'un annesini son kez göreceğim gün olduğunu bilmiyordum. Yokluğunu o kadar çok hissediyordum ki... Normalde bizim eve kadar gelip oğluyla oynamam için beni alan Park Chain artık yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanficSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...