"Kanlar akan bir portrenin önünde uzanan ceset, katilin ellerinde bir sanat eserine dönüşmüştü."
***
Önümdeki masaya konan derginin diğer sayfasına geçerken dikkatim dağınıktı, dün kendimi ne kadar kötü hissetsem de sabahında San'ın yanında uyanmak gibi bir artıyka gözlerimi açmasaydım güne iyi başlayamayabilirdim. Not tuttuğum deftere yeni bir şeyler yazarken yanımdan geçip çarprazıma oturan Yeonhwa başını sallayarak işini bitirdiğini belli etti, ona hiçbir şey söylemeden notlarımı tutmaya devam ettim. Bugün Yeosang'la birlikte Kang Hansol'u bitirme kararı almıştık, hırsızlık olayından sıyrılabilmek için nasıl bir planı olduğunu bilmesem de erken saatlerde kendimi karakolun karşısındaki kafede bulacak kadar kendimden emindim. Yeonhwa çoktan yapması gerekeni yapmış, kanıtlarla dolu dosyayı polise verip davayı açmıştı. İlgilenecek savcıdan başlayarak her şey hakkında bilgi edinmiş, kendimizi olabilcek tersliklere karşı hazırlamıştık.
"Seonghwa," diyerek bana seslenen Yeonhwa'ya dönüp oturduğum sandalyede arkama yaslandım. "Neden rahat değilsin? Bu senin her zaman istediğin şey değil miydi?"
Gözlerim masayı bulurken duraksadım, annem hakkındaki gerçekleri ondan öğrenmek için çok uğraşmam gereken Kang Hansol'un ipini çekmek beni geriyordu. "Annemle ilişkisini bilmek istiyorum, Yeonhwa. Basit bir şey olamaz. İstediği şey her neyse annem vermek istememiş olmalı."
Yeonhwa başını eğerek ellerini birbirine kenetledi. "Bu kadar çok düşünmeniz sizin yararınıza olmaz. Hem Yeosang hem de sen... Onun ne istediği önemli mi?"
"Annemi öldüren neydi peki?" diye sordum aniden, düşüncelerim her bu noktaya geldiğimde tökezliyordum. "Annemi neden öldürdü? O kadar yıl boyunca yapmamışken, anneme hiç dokunmamışken nedeni neydi?"
Yeonhwa gözlerinin içine bakan gözlerimden kendisini saklamaya çalıştı. "Bilmiyorum, emin ol bilsem sana söylerdim. Jiah'ı öldüren her neyse ben de bilmek istiyorum ama nedeni olmayabilir, buna kendini hazırlamalısın."
Hafifçe gülerek dudaklarımı yaladım, alaycı bir şekilde başımı salladım. "Gerçek her neyse söylemiyor ve ben bunu öğreneceğim."
"Ya bulacağınız cevap sizi memnun etmezse?" diye sorduğunda şüphelensem de belli etmeden ciddi bir şekilde ona döndüm. "Hem Yeosang hem de sen ne bulmayı beklediğinizden emin misiniz?"
"Ben cevap istiyorum," dedi kararlılıkla. "O cevabı ne olursa olsun alacağım. Bırakta mutsuz olup olmamaya da ben karar vereyim."
Oturduğum yerden kalktığımda başını sallayarak hesabı ödemek için garsonu çağırdı, meraklı bakışlarla yanımıza gelen garsonu önemsemeden kafenin çıkışına doğru ilerledim. Ne yapacağımı bilemez halde kaldırıma indiğinde cebimde titreşen telefonla gözlerimi kırpıştırdım, elim cebime giderken telefonumu bulup çıkardım. Arayan isme baktığımda gülümseyerek yanıtladım. "Baba?" Karşıdan gelen gülme sesiyle donakaldım, gözlerim karşıya odaklanırken sinirlerime hâkim olmaya çalıştım. "Kang Hansol."
"Biliyor musun?" diye sordu keyifle. "Beni ihbar edeceğinden çok emindim ama her zaman bir adım gerimde olmayı nasıl başardığından inan hiç emin olamıyorum."
"Babam nerede?" diye sordum hemen alaylarını boş vererek.
Derin bir nefes aldı. "Karşımda, gayet iyi bir şekilde bana nefretle bakıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...