"Kaçmak bir seçenekse eğer, sen benim tek adresimdin. Kalmak istediğim tek yer, sevmek istediğim tek kişiydin. Merhaba sevgilim... Elveda sevdiceğim..."
***
Sessizlik bazen verilebilecek en büyük cevaptı; bugün, burada bulunan sessizlik bir elvedaydı. Hayatımda birçok elvedaya şahit olmuş olmama rağmen şu an ne hissedeceğimi şaşırmış durumdaydım. Kar yağıyordu, soğuktu ve en önemlisi mezar taşlarında isimleri yazan kişiler, Kang Hansol'un ailesi oğullarını kucaklıyordu. Bizim için bir elvedaydı bu ama onlar için bir kavuşmaydı. Yanımda sessizce her şeyi izleyen Seonghwa dualara geçildiğinde de bu durumunu korumuştu. Onun söylemek istediği çok şey var gibiydi ama sessizliğinin en büyük sebebinin Kang Hansol onu kaçırdıktan sonra olanlar olduğunu biliyordum.Karşımda ayakta durmasına rağmen gözyaşlarını durduramayan tek kişi Yeosang'tı, Wooyoung ona sıkıca sarılmış destek oluyordu. Kang Yerin sakindi, sanki böyle bir günün geleceğini biliyormuş gibi herkesle gülümseyerek konuşuyordu. İlk defa kendisini böyle gördüğümden olanları anlamıyordum ama bildiğim bir şey varsa o da Kang Hansol'un bunu uzun zamandır planladığıydı. Kim kendi ölümünü planlardı ki? O gün söylediği Merhaba ve Elveda'dan satırlar... Bana kolayca anahtarı vermesi, aslında asla bizi hedef almaması... Bu adamın amaçlarını anlamıyordum. O zaman en başından beri biz kime karşı savaşmıştık? Boşlukla mı?
Herkes yavaştan gitmeye başlarken Yeosang yanımıza geldi. "Buradan yemek yemeye gideceğiz. Sizi de davet etsem olur mu?"
"Yemek?" diye sorduğumda Seonghwa'nın yutkunduğunu gördüm.
"Seni yalnız bırakmyalım."
Yeosang gülümseyerek başını salladı. "Sanırım sana artık gerçekten hyung demeye başlamalıyım, sonuçta birlikte çalışmaya başlayacağız."
"Birlikte mi?" diye tekrar ortaya bir soru attığımda Wooyoung aramıza girerek cevap verdi.
"Ne sanıyorsun ki? Sonuçta aile şirketinin hisselerinin yarısı Yeosang'ta, yarısı da Seonghwa'da. Değil mi, profesör?"
Seonghwa başını sallayarak onayladı. "Baban asla o şirkete adım atamadı ama sen orada her zaman hoş karşılanacaksın. Bunu sağlayacağım."
"Teşekkürler hyung," dediğinde Seonghwa gülümsedi, sonunda onun gülümsediğini görünce otomatik olarak bende gülümsedim.
"Hyung deme," dedi azarlarcasına. "Bundan sonra bana sanbae diyeceksin."
"Anladım, Seonghwa sanbae," dedi Yeosang hemen ayak uydurarak.
Gülüşerek birlikte mezarlığın çıkışına yürüdük, Yeosang bize belli etmese de hâlâ üzgün olduğunı görebiliyordum ve Seonghwa hiç belli etmese de dağıldığını biliyordum. O inşaattan ayrıldıktan sonra uzun bir süre kimseyle konuşmamış, zamanını dinlenmeye ayırmıştı. Yanına sadece ben gelebiliyordum, başka kimseyi istemiyordu. Bana da sarılmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ben bile Kang Hansol'un son anlarını aklımdan çıkaramıyordum. Hyunjae denen adamı adalete teslim edip kendi adaletini kendisine uygulamıştı. Onun öleceğini asla tahmin etmemiştim, kendi öldürmeyi seçeceğini de asla tahmin edemezdim.
Kang Yerin'le Yeosang kısa bir konuşma yaptıktan sonra yanımıza geldi ve bizi kendi arabasına davet etti Yeosang. Seonghwa yine onaylayarak arabanın arka kısmına önce beni bindirdi, sonra da kendisi bindi. Yeosang arabayı sürerken sessizlik her yeri sarmıştı, kimse ne diyeceğini bilemezken Yeosang rastgele bir kanaldan şarkı açtı. Çok dinlemediğim bir kpop grubunun yeni çıkan şarkısı çalmaya başlarken düşüncelere dalmak yerine Seonghwa'ya döndüm. Onun yorgun görüntüsü kalbimi acıtırken başımı omuzuna yaslayarak koluna sardım ellerimi. Yanında olduğumu bilmesini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...