GOODBYE BÖLÜM 2: "POSION"

95 12 4
                                    

"Kalbinden kaçabilir miydi insan, kalbi ondan kaçamazken?"

***

Zaman, durdurmak istediğim her şeyi yutuyordu sanki; kendimi bile onun içinde kaybolmuş, yalnız hissediyordum. Gözlerimin gördüğü depoya girip girmemek arasında kalmışken de böyleydim, bugün ailemin ölüm yıl dönümüydü ve şaka yapar gibi ailemin mezarlarının önüne evlilik yıldönümüzü kutlayan bir çelenk gönderilmişti. Yapan kişiyi o kadar iyi tanıyordum ki bu mizah anlayışı bana komik gelmese de demek istediğini anlıyordum. Elimde tuttuğum çantanın kayışına daha sıkı parmaklarımı doladığımda başımı dikleştirerek içeriye yöneldim, kapıyı rahatlıkla açıp siyah takım elbiseli adamlara yandan bir bakış atarak asıl hedefime yöneldim. Yanan ateşin yansıdığı yüzünde hiçbir ifade olmayan bu adam, Kang Hansol, hayatımın şakası gibiydi. Ne ondan kurtulabiliyordum, ne de kurtulmak isteyebiliyordum.

"Vay be!" dedim etkilenmiş gibi, gülerek bana döndü. Yüzünde eğlendiğine dair rahat bir ifade vardı. "Aileme olan nefretinin onları öldürdüğünde bitmesi gerekmiyor muydu?" Ellerimi kaldırarak daha net sordum. "Tüm bu saçmalıkla beraber!"

Adamlarına bakıp başıyla çıkmaları için işaret verdi, herkes çıkışa yönelirken onun tam karşısında durdum. Yavaş bir hareketle bana dönerek omuzlarını silkti. "İçecek bir şeyler ister misin?"

"Dalga mı geçiyorsun?" diye sorduğumda yan taraftaki koltuğu gösterdi.

"Ya da biraz dinlenmek istersin belki..." İç geçirerek başını salladı. "Aile ziyaretin biraz zor geçmiş gibi görünüyor da..."

Sinirle gülümsedim, ufak gülmelerimi sakinlikle izlediğini fark ettiğimde başımı iki yana salladım. "Ailenin bir sonraki ölüm yıl dönümünde ben de mi çelenk göndersem? Üzerinde de harika çaldınız, teşekkürler yazsın, ne dersin?"

"Chain," dedi hemen ciddileşerek, bana durmam gereken yeri söylüyordu ama kendisi durması gereken yerde koşuyordu.

"Ne? Ne?" Bağırarak üzerine yürüdüm. "Biliyorum, hırsızlığı benim ailem yaptı! Biliyorum, aileni de onlar öldürdü! Ama bu sana onlara saygısızlık yapma hakkını vermiyor!"

"Ne saygısızlığı?" diye sordu gülümseyerek, elini kaldırıp saçlarımın arasına yerleştirip birkaç tutamla oynadı. "Kızlarının düğün günü kutlanmasın mı yani?"

Sinirle eline vurduğumda geri çekti. "Senin yüzünden ben asla o günü kutlayamayacağım!"

Dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı. "Üzgünüm, kocanla ilk gecenizi bozduğum için."

"Ne saçmalıyorsun sen?" diye sorduğumda ciddiyetle gözlerimin içine baktı.

"Saçmalamıyorum, Chain." Gözlerimin içine yorgun bir şekilde baktığında orada dağılıp yeniden inşa edilen ciddiyetin nedenini anlamadım. "Sen saçmaladığımı düşünüyorsun ama ben tamamen gerçekçiyim."

"Gerçekçilikmiş!" diyerek çantamı ona geçirdiğimde kendisini savunmak için kollarını kaldırdı. "Ya benim senin yüzünden hayatım mahvoldu!"

Nefes nefese kalırken, "Mahvolmak?" diye sordu sanki duyamamış gibi. "Sen unutuyorsun galiba, senin ailen bana yaşanacak bir hayat bırakmadı."

UNFORGETTEBLE | SANHWAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin