"Hayallerimle oynayan gerçekler miydi, yoksa ben miydim?"
***
Başımı Seonghwa'nın boynuna gömmüş bir şekilde onunla yatağında sarılarak uzanıyordum, birkaç dakikadır sessizce benim uyukladığımı sanarak telefonunda takılıyordu. Yorgun olduğumdan onu umursamadan öylece gözlerim kapalı uyukluyordum, arada sırada uykuya dalıp uyandığımdan da gerçek dünyayla pek bağlantı kuramıyordum. Beni tamamen uykuml baş başa bırakan Seonghwa'ya göz ucuyla baktığımda hiçbir şey yapmadan elini geçirdiği saçlarımla oynadığını hissettim. Sanki bir yere dalıp gitmiş gibiydi, onu izlerken kendimi tutamadan elimi oynatıp çenesine dokundum. Gözleri üzerime çevrilirken gülümsedi, bileğimdeki saate baktığımda Seonghwa'nın babasıyla diğerleri gideli üç saat geçtiğini fark ettim. Üç saatimi Seonghwa'ya sarılarak harcamış, uyuklamış, biraz da onu izlemiştim. Başımı kaldırıp ona baktığımda gözleri her hareketimi takip etti.
"Hâlâ gelmediler mi?" diye sordum uykulu bir sesle.
Başını iki yana sallayrak dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama Yeonhwa senin telefonunla bazı eşyalarını getirdi, ona da Yeosang vermiş."
Merakla kollarının arasından çıkıp doğrulduğumda gülerek eliyle çalışma masasını gösterdi. Yattığım yerden kalkarak çalışma masasına bırakılmış telefonumu elime aldım, kapatılmıştı sadece. Ekranını açarak yatağa tekrar oturduğumda Seonghwa'nın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Açılan ekranla aniden düşmeye başlayan bildirimlere şaşkınlıkla bakakaldım. Yunho mezara girmişim gibi yüzü geçik kez aramıştı, ailemden de bir sürü cevapsız arama vardı. Şarjıma bakarak yatakta geriye kayarak sırtımı başlığına yasladım, gelen grup mesajı dikkatimi çekerken sadece lisedeki son sınıflar için açılan yere girdim. Yedinci kez son sınıf buluşması düzenleyeceklerdi; onlara göre ilki mezuniyet olduğundan sayı yediydi, yoksa henüz altıncı kez buluşuyorlardı. Her sene bu zamanlarda yapılan buluşmalara asla katılmazdım, sebebi de bana göre sasaeng derecesinde etrafımda dolaşan bir kızdı. Lise hayatımı zehir edecek her türlü girişimde bulunmuştu.
Mutsuz bir şekilde nefes aldığımda Seonghwa yanımda doğrularak başını uzattı. "Bir şey mi oldu?"
Yanaklarımı şişirerek bıkkınlıkla nefesimi verdim. "Lise son sınıfların yıllık buluşması var, gelecek miyim diye soruyorlar."
"Gidecek misin?" diye sordu merakla, başını okuduğu mesajlardan bana çevirdiğinde nedense merakının ayrı bir seviyede olduğunu gördüm.
"Tabii ki de hayır!" dedim kusmak istediğimi hissederek. Oraya gidersem mezarımı kazarlardı.
Seonghwa başını uzatıp telefonla arama girdi. "Neden?"
Sorusuyla omuz silktim. "Gitmek istemiyorum." Hiçbir güç benim o manyakların arasına tekrar girmemi sağlayamazdı.
Gülerek, "Gitmelisin," dediğinde kaşlarımı çatarak itiraz etmeye hazırlandım ama parmaklarımın arasından kayan telefonla ne olduğunu bile anlayamamıştım. Seonghwa geri çekilirken benim yerime attığı mesajı şaşkınlıkla okudum, gideceğimi söylemişti.
"Ya!" dedim itiraz ederek, dehşetle karışık büyük bir korku bütün bedenimi sarmıştı. "Ne yaptın sen?" Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi sorduğum soruyla telefonu bana uzattı, elinden alarak gelen mesajlara baktığımda herkesin şaşırdığını ve bazılarının geleceğime mutlu olduğunu yazdığını gördüm. Büyük bir yıkılışla Bizans'ı da bir kenara bırakarak Çin Seddi'ne dönmeye başladığımı hissettim. Yıkılmadım ama ayaktayım der gibi hâlâ buradaydım; yine de bir işlevim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...