"Her elveda bir merhabayla başlar ve her merhaba bir elvedayla son bulur."
***
"Ve son..." derken uyuyan güzel oğluma bakarak gülümsedim. Saçlarını okşayan parmaklarımı yavaşça onu uyandırmadan çektiğimde elimdeki Elveda kitabını komedinin üzerine bıraktım. Ayağa kalkmaya hazırlanırken Seomghwa'ya dönüp üzerine örttüm, saçlarını kendimi tutamayıp tekrar okşarken, "İyi uykular," diye fısıldadım. Onun yanından ayrılırken gözüm pencereye takıldı, telaşla Seonghwa'yı yatırmaya çalışırken yine açık unutmuştum. Kendime kızarak pencereye yaklaştım, elim perdeye giderken gözlerim yola düştü ve prada kalakaldı. Gözlerim irileşirken heyecanla acı karmaşası bedenimi titretti. Ne yapacağımı bilemeyerek göz göze geldiğim kişiden kaçarcasına perdeyi kapattım ama ondan asla kaçamayacağımı biliyordum.
Derin bir nefes alarak Seonghwa'ya baktım, ona bakarken bulduğum huzur bana nefes aldırtmıştı. Kısa sürmedi ama kendimi onun odasından dışarı atıp kapıyı kapattığımda tedirginliğimi üzerimden atamadım. Biraz yürüyüp merdivenlere yöneldiğimde, "Chain," diyerek bana seslenen kocamla durdum ve ona baktım, yüzüme bir tebessüm yayılırken ona döndüm.
"Daha uyumadın mı?" diye sorduğumda çenesine elini yaslayarak gülümsedi.
"Güzel karımın oğlumuzu uyutmasını bekliyordum." Eli gözlüğüne giderken okuduğu, kontrol ettiği dosyalara baktı. "İşim bitti sayılır."
"Sen devam et," dedim boğazım düğümlenirken. "Ben biraz yürüyeceğim."
Gözlüğünün altından bana baktı. "Yine mi kâbuslar?" diye sorduğunda itiraz etmeden başımı salladım. Bazen beni uyutmayan kâbuslar görürdüm, uyuyamazdım. Ne zaman camdan dışarıya baksam gözlerim aradığını hep bulurdu, uyuyamamı sağlayan tek şey buydu. "Peki, ben seni gelene kadar beklerim."
"Teşekkürler," dediğimde elini çenesinden çekip önündeki evraklarla ilgilendi.
Elimi saçlarıma geçirip başımı salladım, adımlarım beni merdivenlere götürürken kararlıydım. Dikkatli bir şekilde aşağıya indiğimde mutfakta kimse yoktu, salonda da. Yeonhwa ve Jiah çoktan uyumuş olmalılardı, bunun rahatlığıyla üzerime deri ceketimi geçirip ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı tek hamlede bileğimdeki tokayla bağladığımda hazırdım. Kendimde bulduğum cesaretle kapıyı açıp dışarı çıktım, kapı arkamdan kapanırken bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ama bana cevapları veren tek kişi oydu. Gözlerimi kapatıp açtım, hafif soğuk havaya aldırmadan merdivenleri inip bahçenin çıkış kapısına yöneldim. Kapıyı açıp sokağa çıktığımda tedirginliğim devam etti, kapıyı kapatıp umursamamaya çalıştım.
Sokağa döndüğümde onunla yeniden göz göze geldik, gözlerimi yere dikerek ellerimi ceketin ceplerine yerleştirdim ve sokakta emin adımlarla ilerledim. Dümdüz sokakta ilerlerken arkamdan geldiğini biliyordum, sokağın sonunda sola döndüğümde kısa kestirmeye ilerleyerek parka giden yola saptım. Adımlarım beni parka ulaştırdığında çocukların sallandığı salıncaklara denk gelene dek yürüdüm, ellerim demirleri bulurken salıncaklardan birine oturdum. Yanıma gelip salıncaklardan diğerine oturduğunda sessizliğini dinledim, konuşmayı başlatmayacağını anlamıştım.
"Ne istiyorsun, Hansol?" diye sorduğumda gözlerim onu buldu. Sessizce ileriye bakıyordu, gözlerini bana doğru çevirmiyordu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...