"Unutulmuş çiçeklerin süzüldüğü gökyüzünden düşen her damla, tek hatırlayana gidecekti."
***
Tekrar aynada kendi yansımama baktığımda derin bir nefes aldım, bu sefer yapabilirdim. "Bana bunu neden yapıyorsun?" Aynada gördüğüm yansımam mutsuzdu, somurtuyordu. "Neden benden ayrılmak zorundasın?" İysanla kendimi yatağıma attım. "Neden bu kadar zor olmak zorunda?"
Ne zaman aynaya baksam kendimi tuhaf hissediyordum, sanki konuştuğum kişi benmişim gibi. Terk edileni oynamam gerekiyordu ama karşımda dikilip terk eden kişi yine ben oluyordum. Saçmaydı işte, tamamen saçmaydı. Şu an tuhaf içsel çatışmalarımı bir kenara bırakarak yapmam gerekene odaklanmam gerekiyordu ve tek başıma aynanın karşısına her geçtiğimde bulduğum sadece ben oluyordum. Homurdanarak yatağıma sırt üstü uzandım, tavan yerine gördüğüm üst ranzanın altı mutsuzluğumu arttırmakla yetindi. Yunho'nun ailesi de, o da biraz tuhaftı. Yunho odasını başkalarıyla paylaşmak istemediği için odayı diğer öğrencilere kapattırmıştı, onunla aynı anda kayıt yaptırdığım için ve başka odalarda da yer kalmadığından mecburen Yunho bana odasını açmıştı. Ona göre bu büyük bir olaydı çünkü küçüklüğünden beri onunla kalan tek kişiydim.
Yan dönerek yastığımla bakıştım, şu an burada olmasını çok istediğim Yunho sevgilisiyle dışarıya çıkmıştı. Bir kere bile görmediğim bu sevgilisinin gerçek olmasını umarak yataktan kaldırdım kendimi, yapmam gereken bir şey vardı. Hazırladığım kısa taslağa uyarak küçük bir sahne uyarlamalıydım. Somurtarak komedine bıraktığım taslağı aldım, her yerini farklı şeylerle donatıp karalamıştım. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu, belki de ilham almalıydım ama nereden diye düşünerek kendimi zorlamak dışında yaptığım bir şey de yoktu. Taslağı yatağıma bırakarak aynaya baktım, onunla yapabileceğim bir şey olmadığını hissedebiliyordum. Biraz olsun yurdun bulunduğu konumu kullanabilirdim sanırım, bu yüzden kendimi dolabıma atıp üzerime montumu geçirdim. Dışarısı fazla soğuk değildi ama kendime dikkat etmem gerekiyordu, hasta olursam iyi şarkı söyleyemezdim. En ufak bir soğuk algınlığı bile bunu kötü etkiliyordu.
Ayakkabılarımı da giyip yurt odasından dışarı çıktım, hava çoktan kararmasına rağmen saat geç değildi. Yurttan yine yangın merdivenlerini kullnarak çıktım, bu sefer gideceğim yer yürüme mesafesinde olduğundan kulaklıklarımı çıkartıp Spotify uygulamasından en sevdiğim yürüyüş listesini açtım. Bazen yürürken düşünmemi sağlayan listede biraz gezinip telefon ekranını kapattım ve yürümeye başladım. Han Nehri buraya yürüyüş mesafesindeydi, canım çok sıkıldığında arada sırada gelirdim. Küçükken ailemle bu kesime yakın bir yere taşınmıştık, onlarla burada piknik yapıp eğlendiğim fazlasıyla an vardı. Ayrıca Han Nehri bana küçüklüğümü hatırlatan yerlerden biriydi, bu yüzden aynaya ihtiyacım olmadan kendi içsel çatışmama bir sonuç getirebilirdim. Yapamam gereken buydu.
Yürüyüşüm umduğum gibi kısa sürerken güzel çimenleri, ağaçları gözüme kestirerek nehrin görüldüğü kısma kadar yürüdüm. Nehrin gece görüntüsü çok güzeldi, aynı bir ayna gibiydi ama siyahtı, gökyüzünü yansıtıyordu. Kenarda kalan birkaç hatırayı canlandırmaya hazırlandığım sırada omuzuma dokunan elle donakaldım, kulaklıklarımı çıkarıp arkamı döndüğümde her zamanki gülümseyen yüzüyle karşıma çıkan profesörü gören gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Cebimden telefonumu çıkartıp hemen şarkıyı durdurdum ve kulaklığımla birlikte cebime yerleştirdim. Biraz karışacak kulaklığımı şimdiden öngörmeme rağmen görmezden gelerek boğazımı temizledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanfictionSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...