"Yalnızlığımla dolu kocaman bir topluluktaydım, herkes buradaydı ama ben eksiktim."
***
Wooyoung'la yan yana oturduğumuz okul binasının önünde toplanan öğrencileri izleyerek gerginliğimi üzerimden atmaya çalıştım, doğrusu babamın buraya gelmesi beklediğim son şeydi. Normalde fevri hareket etmez, her hareketini planlardı ama buraya gelmesi ne planladığını düşünerek kendimi içten içe kemiren şüpheyi bir kenara bırakacağım anlamına gelmiyordu. Buraya gelmesinin tek nedeni olabilirdi, o da beni konuşarak ikna etmekti. Park Seonghwa'nın onunla nazik, saygılı bir tavırla konuşması ya da benim onun arkasına saklanmam babam için şaşırtıcı olmuştu muhtemelen. Nezaketi sadece insanları etkilmek istediğinde kullanırdı, onun iyi şeylere bakış açısı buydu. Yıllarımı onu izleyerek geçirdiğimden şu anda benimle ne yapmak istediğini de anlayabiliyordum, ona ihanet edip etmediğimi öğrenmek istiyordu. Bir ihtimal aklına ikili oynadığım gelebilirdi ama ona karşı açık olacaktım, yanında yeterince kalmıştım.
Yeni tanıştığım Jongho'yla Yunho biraz sıkılmış görünürken iki kızın çekingen bir şekilde onlara yakınlaşması dikkatimi çekti, karamsar düşüncelerimi dağıtmak için bunu kullanmaya karar verdim. Kızlardan birisi, "Jeong Yunho," dedi uzun boylu Yunho'ya seslenerek. Yanında gerçekten kısa görüneceğimden buraya oturmayı tercih etmiştim, Wooyoung yanıma sessizce otururken onun benimle aynı fikirde olmadığını biliyordum. Yunho kıza dönerek bıkkınlıkla ona baktı, sanki ne soracağını biliyormuş gibiydi. "Oradaki fotoğraf gerçek değil, değil mi? Editlenmiş hali, değil mi?"
Yunho gözlerini devirerek derin bir nefes aldı. "Tamamen gerçek," dedi kızın sorularını pas geçerek.
Yanındaki diğer kız, "Gerçekten yanındaki çocuk sevgilin mi?" diye sorduğunda okul binasının önünde toplanan bütün öğrenciler onlara döndü. Bütün dikkatleri babamla benim üzerimden çektikleri için onlara teşekkür etmeliydim, belki bir ara bunu yapabilirim diye aklıma not ederek Yunho'nun vereceği cevabı bekledim.
Hayattan bıkmış bakışlarını kızlarla öğrencilerin arasında gezdirerek, "Evet!" dedi, sesi bütün öğrencilerin duyabileceği kadar yüksek çıkmıştı. "Yanımdaki sevgilimdi, tamam mı? Rahatladınız mı?"
Öğrenciler şaşkınlıklarını gizleyemezken kızlar aniden Jongho'ya döndü. "Kırmızı saçlı çocuk benim sevgilim deme sakın, Jongho-ah!"
"Tamam, demem," dedi Jongho gülümseyerek. İnsanlarla alay etmeyi gerçekten sevdiğini görebiliyordum. "Ama gerçekler, Juliet... Gerçekleri susturamam."
Yunho, "Aptal mısın?" diye sorduğunda Jongho'yla ikisinin arasında kısa bir bakışma geçti. İnsanların birbirleriyle ilişkilerini anlamada iyi değildim ama ikisinin birbirlerinden pek hoşlanmadıkları saniyesinde fark ediliyordu.
Bir kız, "Aman Tanrı'm!" diyerek aralarına girdi. "Yoksa siz ikiniz..."
"Sus!" dedi Jongho kıza aniden çıkışarak. "Tek kelime daha etme. Düşünme bile sen."
"Bence de," dedi Yunho da Jongho'ya katılarak. "İkimizin sadece sevgilileri arkadaş, başka bir şey düşünmeyin."
Kızın yüzünde acı çeken bir ifade oluşurken, "Peki..." dedi titrek sesiyle. "Profesörle San?" Gülmemek için kendimi zor tutarken San'ın bana sevgili olmadıklarını söylediğini hatırladım, ikisinin arasında adını koymadıkları bir şeyler vardı. Bana göre adını koymamalarının en büyük sebebi duyulursa başlarına bela açacak olmasıydı, bir profesörle öğrencinin ilişkisi zaten yeterince olay olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNFORGETTEBLE | SANHWA
FanficSan sanat okulunda okuyan normal bir üniversite öğrencisidir. Ana dalı müzik olmasına rağmen bir gün Drama dersi zorunlu hale getirilir. Ayrıca Drama dersine kendisinden yalnızca 2 yaş büyük bir profesör giriyordur. Hem son sınıf olmasının getirdiği...