Kayboluş. Bir insanın kaç farklı şekilde kaybolduğunu sorgulamayı kendi zihnimdeki kapıları kara delik olarak tanımladığım zaman bırakmıştım. Bir tarafı tamamen karanlığın esiri olmuş bir zihinle yaşamak zordu. Hepsinin kötü anılarımdan bir iz olduğunu bilsem de onların kara delik olarak kalması işime gelmişti belki de. Zihnimde sıkışıp kalan ama dışarı çıkmaya gücü olmayan her ânı orada benimle yaşamaya devam ediyordu. Yüzleşmekten kaçsam bile orada olduklarını ve beni rahatsız etmek için beklediklerini biliyordum.
Şimdi yatağımda kendi yalnızlığımı paylaşırken, elimin kalbimin üzerinde durmasının bir anlamı vardı. Bir insan sayamadığı kadar kötü anılar biriktirince, güzel bir anıyı nereye koyacağını bilememesi normal miydi? En azından kendim için öyle umuyordum. Dudaklarımdan silinmeyen gülümsemem ve karanlığa rağmen içimi saran huzurun hiç kaybolmayışı da güzel olan anımın henüz çok taze olması yüzündendi. Derin bir nefes alıp yan tarafa döndüğümde, gözlerimi kapatmaktan korkmadığım bir ânın içindeydim.
"Belki de sen canım olmuşsundur."
Sesi yeniden zihnimde canlandığında yatakta otururur pozisyona geçmiştim. Önümdeki duvara sırıtırken, başımı iki yana sallamam muhtemelen bu gece için normal olmayan bir eylemdi. "Aklını kaybediyorsun İnci." Sesimdeki heyecanı ve mutluluğu duymak garipti. Yalnızdım ama mutluydum. O kadar bana ait olmayan bir anın içindeydim ki. "Ama aklını kaybetmen için güzel bir neden." Başımı kendimi onaylamak için sallarken, dudaklarımı zorlayan gülümseme sesli bir kıkırtıya dönüşmüştü. Hemen bunu kesmeliydim. Parmaklarımı dudaklarımın üzerine kapatırken, yatağa geri yattım. Gözlerimi kapatırken, Devrim'in korkularımı da cümleleriyle uzaklaştırdığını fark etmiştim. Mantıklı tarafım ne kadar çabalarsa çabalasın yüzümdeki gülüşü silmeye gücü yetmemişti ve bunu fark etmek içimdeki sıcaklığın biraz daha cesaretlenmesini sağlamıştı. Uyku beni kollarının arasına alırken bile bu mutluluğun tadını almaya devam etmiştim. Uzun bir zaman sonra ilk defa endişelerimden kaçmak için değil, istediğim için uyuyordum.
Kapının şiddetli bir şekilde vurulmasıyla gözlerimi açtım. Kendi yatağımda olmadığım için zaten derin bir uykunun içine istesem de girememiştim. Kaç saattir uyuyordum? Gözlerimi kırpıştırırken, yatağın üzerinde doğrulmuştum. Kapı bir kez daha şiddetle vurulduğunda, bakışlarım pencereden gördüğüm daha yeni aydınlanmaya yüz tutmuş gökyüzüne kaydı. Kaşlarım çatıldı.
Hızlı bir şekilde ayaklarım parkeyle buluştuğunda, odadan ayrılıp koridora çıkmış, kapıya doğru ilerlemiştim. Kapının bir kez daha vurulmasına izin vermeden araladığımda karşımda nefes nefese kalmış bir erkek çocuğu bulmak en kötüsüne hazırlıklı olan bedenimi gevşetmişti. Mehmet seni burada bulamaz. Kaş çatışım yerini şaşkın bir yüz ifadesine bırakırken, muhtemelen 7-8 yaşlarında olan çocuğun parmakları bileğime sarılmıştı.
"Yeni gelen doktor abla sen misin?"
Başımı sallarken, "Sorun ne? Neden koştun?" diye sordum. Parmaklarım soğuk havada terlemiş olan saçlarına kaydığında, onları yana doğru yatırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomantikDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...