Bir ateş vardı. Büyük dalgaların şiddetine dayanamayıp, tamamen ortadan kaybolmayı seçen bir ateş. O dalgalara yenilmeye alışmış, sadece boyun eğmişti. Bir gün o dalgalardan kurtulmak için tamamen suyun altına girdiğinde, kıyıya vuracağını hiç bilmeyen bir ateş.
Şimdi kıyıya vurduğunda tüm gücü gitmişken ve yeniden kaybolmayı seçerken, gür kirpikleri yanaklarıma dokunan bu adam, geride sadece kül bıracak o ateşe büyük bir odun atmıştı.
"Neden?" diye kısılan sesimle sorduğumda, dudaklarım dudaklarına temas ettiği için duraksadım. Çok yakınımdaydı. Düşüncelerimin bir odak noktası seçmesini zorlaştıracak kadar yakındı. Mantıklı düşünmeyi her şeyden çok istiyorken, zihnimin iplerini kendi elimde tutamıyordum. Parmak uçlarımdaki sinirlere dokunacak kadar karmaşık duyguların içine atılmıştım.
Gözleri kısıldığında, bakışları bir anlık dudaklarıma indi. Kaşlarının arasında bir çukur oluşmuştu. Kendini biraz geri çekip teması önlemeyi seçtiğinde, bunun tam aksine parmakları yanaklarımdaki baskısına devam etti. Bu durumu sorgulamak, kendime karşı dürüst olmam için de önemliydi. İznim olmadan beni öpen diğer herkesin aksine, onun yakınlığından rahatsız olmadığımı biliyordum. Bunu zihnim sussa bile kalp atışlarım büyük bir hevesle cevaplamaya hazırdı.
Dudaklarımdan çıkacak heyecanlı bir soluk bile yanlış anlaşılır diye diken üzerinde durmak, ona gizleyemediğim yoğun bir ifadeyle bakarsam diye telaşlanmak; tüm bunları hücrelerimde hissediyordum. Bir kere kırılmıştım, onun tarafından bir daha kırılmamak için kendimi bir kozanın içinde ömür boyu saklayabilirdim ama şimdi her şey beklenmedikti. Kendimi öncesinden daha çok kırılgan hissediyordum.
"Bu savaşta," deyip küçük bir es verdiğinde, gözlerimi kaldırıp yeniden koyu mavileriyle bağ kurmaya ihtiyaç duymuştum. Gözleri karmaşaydı; hem geceyi hem denizi eline almışken, bir fırtınayı da beraberinde getirmeye hazır gibiydi. "Ben seni tutuyorum."
Kendi gözlerimin içine sızan şaşkınlığa engel olamadığımı biliyordum. Beni tutmak mı? Haftalar önce Pusat ve Mirza'nın kurduğu cümleler ona karşı benim tarafımı tutmakla ilgiliydi ve o zamanlar bu cümleyi çok ciddiye almamış olsam bile şimdi Devrim'in dudaklarından çıkardığı cümleye uyguladığı baskı diğerlerinden tamamen farklıydı.
Diğerleri Devrim'e karşı beni tutuyorken, Devrim Karaoğlu hayatımdaki en büyük yangına karşı beni tutmaktan bahsediyordu.
Derin bir nefes alma ihtiyacıyla dolarken, beyaz gömleğinde yumruk olmuş elimi çözdüm. Parmak uçlarım gömleğini tamamen bırakmadan güçlü kalp atışlarını elimin altında hissetmiştim. Ama zihnim bu güçlü atışlara bir anlam yükleyemedi. Ne diyeceğini bilemeyen bir insanın tüm dalgınlığı zihnime ulaşmış, her şeyi yeniden karman çorman etmişti. Dışarıya çıkan titrek soluğumdaki korkuyu hissetmesin istedim. Bu kadar savunmasız kalışım, az önce ihanet yüzünden hissettiğim hayal kırıklığından daha çok korku veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...