:40: Umut

57.6K 3.1K 701
                                    

Derin bir kuyunun içinde, karanlıkta yaşamaya alışmış bir kız vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Derin bir kuyunun içinde, karanlıkta yaşamaya alışmış bir kız vardı. Güneşin sıcaklığına hayatında küçüklüğünden bu yana yanında olan abisi yüzünden aşinaydı ama yılları o sıcaklığı bildiği halde bir şekilde kendini yine karanlığın içinde bularak geçmişti. Yalnız olmadığını bilmesine rağmen tutsaklığını kendi yaratmış, o kuyunun içindeki şeytanların fısıltılarında kendi ruhunu kaybetmişti. Öyle ki karanlık her şeyi içine yuttuğunu söylemişti, o da inanmıştı. Ama şimdi biliyordu. Biliyordum.

Karanlık her şeyi yutamamıştı.

Sıcaklık tenime o karanlığın tüm siyahlığına inat bir şekilde dokunmuştu.

Devrim sıcaklığını ruhuma katmıştı.

Beni o karanlıktan çekip almayı başarmış olan adamdan gözlerimi ayıramadım. Dudaklarının arasına aldığı alt dudağım bile gözlerimi kapatmamı sağlayamamıştı. O karanlığa bir daha asla dönmek istemiyordum. Korkumun varlığını hissetmiş gibi öpüşü derinleşti ve beni gerçekliğine daha çok çekti. Aklımın başından gitmesi noktasında onun nefesini hissetmek sakallarına daha çok yaslanmamı sağlamıştı. Parmakları tişörtümün içine girip, tenimde gezinmeye başlarken, dudaklarına doğru bir mırıltı bıraktım.
İleri gideceğini düşündüğüm sırada dudakları üst dudağıma sert bir öpücük bırakıp, geri çekildi. Gözlerini bir saniye olsun kapatamadığım gözlerime yakın tutarken, hızlanan nefesim dudaklarına çarpmıştı. İç çektim.

"Kaç gündür doğru dürüst bir şey yemediğin o kadar belli ki,"  derken sesinde bu durumdan hoşnut olmadığını belli eden bir ton vardı. Parmaklarını tişörtümün altından karnımın üzerinde hissederken, dudaklarımdan çıkardığım telaşlı soluk onun dudaklarına takılmıştı. Elim istemsizce bileğine sarıldığında, gözleri kısıldı. Sanki ilk defa dokunuyormuş gibi verdiğim tepki hoşuna gitmiş gibi dudaklarında varla yok arası bir kıvrılma belirdiğinde, oturduğu koltuktan kalktı. Bir eli dizlerimin altından, diğeri belimden sıkıca sardığı için, beni de kendisiyle taşımaya başlamıştı. "Hadi gel, karnını doyuralım."

Ellerimi boynuna yerleştirdiğimde, dudaklarıma istemsiz bir şekilde küçük bir gülümseme oturmuştu. "Böyle yaparsan şımarırım." Sesimdeki tonda kendini gizlemeye gerek görmeyen mutluluk şaşırmamı sağlarken, Devrim'in koyu mavileri yüzüme düştü. Bir an için endişelendim. Hissettiğim her mutluluğun sonu gizli kalmadığı sürece kedere bulaşıyordu. Bunu defalarca yaşamıştım. Yine yaşayabilirdim.

Devrim sert bir soluk aldı. "Bana istediğin kadar şımarıklık yapabilirsin," derken beni içine çeken endişelerin doğduğu günü bilmese de varlığının farkındaymış gibi bir ton kullanmıştı. Bakışlarımız buluşurken, yüzündeki ciddiyet, dudaklarımdaki gülümsemenin tamamen kaybolmasını sağladı. "Nasıl davranmak istersen öyle davran. Nasıl olmak istersen öyle ol. Canın şımarıklık yapmak istiyorsa yap. Benden çekinme, kimseden çekinme." Onu anlamamı ister gibi gözlerimin en içine baktığında, soluk almayı unutmuştum. Benim aksime derin bir nefes alıp, dudaklarını şakağıma bastırdı. Gözlerim kapandı. "Benim yanımda maskelere ihtiyacın yok."

Kurt ve KuzuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin