Kolundaki parmaklarım omzuna doğru yükseldiğinde, parmaklarıma bulaşan kanın merkezini bulmuştum. "Devrim," dedim endişeyle.
"Hayır," dedi sesimde bulduğu endişenin tonu hoşuna gitmemiş, kaşlarının çatılmasını sağlamıştı. Üzerindeki ceketi çıkarıp elime bıraktığında, bakışlarım yüzünde olsa da, kolunun altından geçirip yaranın üzerine bastırdım. "Göreve odaklan doktor hanım." İçine girdiğim korku çemberini hiç umursamadan, beni kolunun altına çekip yürümeye başladı. Adımları hızlı, benim aksime rotasını çoktan belirlemiş gibiydi.
"Devrim, hayır," dedim başımı iki yana sallarken. "Senin yaralı bir şekilde yürümene izin veremem. Böyle gidemeyiz. Geri dönmenin bir yolunu bulalım. Bekleyelim. Bir yerde saklanırız. Böyle... Böyle olmaz."
Kolunun altından çıkmama izin vermemesi, omzu yaralı olduğu için ona direnmemi de engellemişti. "Hava soğuk. Bir yerde beklemek seni hasta eder. Ne planladıkları belli değil ama bizi bulmadan kolayca geri dönmeyecekler." Parmakları alnıma düşen saçları kulağımın arkasına iliştirdiğinde, gözleri kısıldı. "Başka bir ihtimal olsa seni bu soğukta yürütür müyüm?"
Adımlarının yanına düşen kan damlalarını, ayakkabısının altıyla ezerken, yürümeye devam ettik. İtiraz etme şansımın olmadığını biliyordum. Ağlamamak için kendimi sıkmaktan başka bir şey yaptığım yoktu. Devrim yürüdü ve ben de onun adımlarına uydum. Söylediğinin aksine bilincini kaybetmemişti. Yarasını kontrol etmek için durmama da izin vermeden, bizi ormanlık alanın orta yerine kadar götürmüştü. Soğuktu. Devrim'in bana verdiği görevin sadece zihnimi karıştırıp, endişemi azaltmaktan başka bir işe yaradığı yoktu.
Adımlarım halsizliğime denk düştüğünde, Devrim beni kolunun altına biraz daha çekti. "Yoruldun mu?" Koyu mavileri yüzüme düştüğünde, başımı hızla iki yana salladım. Yorulmuştum.
"Hayır, iyiyim."
Söylediğime inanmadığını kaşlarının ortasından geçmeyen çukurdan anlamıştım. Dudaklarını soğuktan muhtemelen kızarmış burnumun ucuna bastırdığında, sakalları da yanağımda hafif bir sıcaklık bıraktı. "Biraz daha dayan. Az kaldı."
"Benim için endişelenme," dedim neredeyse ağlayacak kadar dolmuştum ama kendimi sıktım. Durduğumuz için karın beyazına karışan kan damlalarına ilişti gözlerim.
"Lütfen, dur biraz. Yarana bakayım." Bakışlarım gözlerine çıktığında, koyu mavilerine yalvarır gibi bir ifadeyle baktığımı biliyordum.
"Hayır," dedi kestirip atar gibi. Beni yeniden göğsüne çektiğinde, adımlarını atmadan önce yine kardaki kırmızı damlaları temizlemişti. Ne kadar daha yürümemiz gerektiğini bilmiyordum. Sıcak göğsüne beni çekmişken, tek yapabildiğim parmaklarımı omzundaki ceketinin üzerine bastırmaktı. Çoraplarım yerdeki karın derinliği yüzünden ıslanmış, dudaklarım soğuk etkisiyle kuruyarak çatlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...