Aşk. Bu dünya üzerinde başıma gelme olasılığını hep düşük gördüğüm, bana en uzak olan bir denklemdi. Yanlış insanlarla büyümüş, yanlış kararların içine dolanmışken, kendime yarattığım bu çıkmaz sokağa bir lamba yerleştirmeyi umut etmek zaten saçmalık gibi gelirdi. Devrim'e kadar.
Çıkmaz sokağı karanlıktan çıkarmayı ilk onunla deneyimlemiştim. Ve bir kez... Sadece bir kez bir şeyleri değiştirebildiğimi gördüğümde, isteklerin devamı gelmeye başlamıştı. Önce gözlerimi kör eden karanlıktan kurtulmuş, ardından beni yalnızlaştıran çıkmaz sokağı bir eve dönüştürmeye başlamıştım.
Aşk. Çok sevmenin sadece başlangıç olabileceğini deneyimlediğim tek yer burasıydı. İsteklerin bir sonu olmadığını, çıkmaz sokağa her eklediğim detayın ardından gelen hissin verdiği mutluluğu ilk burada tatmıştım. Tecrübe kazandığımı düşünürken aslında ne kadar deneyimsiz olduğumu ilk bocalamam da fark ediyordum.
Bu evin içinde ilk yalnız kalışım değildi belki ama uzun bir zamanın ardından ilk kez bu eve yasak bir şekilde adım attığım o güne dönmüş gibiydim. Sınırları görüp, o sınırları geçmemek için verdiğim çabaların olduğu günlere.
Kendimi odaya kapatırken hatta yatağa uzanırken, hissettiğim bu huzursuzluk tam anlamıyla ruhuma sızmıştı. Odanın ışığını açmayı unuttuğumu gözlerim karanlığa alışınca anlamıştım. Ve ben karanlıktan korkardım. Kendi sınırlarını belirleyen Devrim'den daha çok korktuğumu yeni fark etmiştim.
İçimde bir kıvılcımla yanan ateşin nedeni bir bebeğin varlığını hemen şimdi istiyor olmamla ilgili değildi. Bu kıvılcım zaten Lale'nin bebek haberiyle değil, Doruk'un hayatıma giren varlığıyla başlamıştı ama bir şeyler doğru gelmiyordu. Huzursuzluk hissi geçmek bilmiyordu.
Kapının sesiyle, içinde boğulmamı bekleyen onlarca endişe sıraya dizildi. Devrim yeni çıktığı için, bu kadar çabuk dönemezdi. Bu yüzden yataktan çıkıp, merdivenleri inerken, huzursuzluğum daha çok arttı. Zihnim istemsizce Ahmet Özkan'ın kapıma dayandığı günü geri dönmüştü.
"Kapıda korumalar var İnci, sakin ol," dedim üzerime çöreklenen gereksiz telaşı geriye itelemek isterken.
"Abi mekâna gitti." Kapının ardından duyulan korumanın sesiyle telaşım yerini rahatlamaya bıraktı. Tehlikeli bir durum yoktu.
"İnci hemen uyumuş mudur?" Kapıyı açtığımda, Sezgin abinin korumaya yönelttiği sorusu havada kalmış, bana dönen bakışlarının üzerinde çatılan kaşları gevşemişti. "Kapıyı bu kadar geç açmamalısın," diye endişenin izlerini taşıdığını belli etti.
Kenara çekilip, kapıyı tamamen açtığımda ona gülümsemiştim. "Uyumak için yatağa geçmiştim," dedim gerçekleri biraz çarpıtarak. "Gel hadi." Kolundan tutarak onu içeri çektiğimde, bakışları yüzümde dolaşsa bile beni dinleyerek içeri girdi. Yalnız kalmanın zihnimi nasıl bir noktaya sürükleyeceğini tahmin bile edemediğim için, bundan kaçınmak en iyisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...