Sıcak hissediyordum. Bu sıcaklık sadece yattığım yatağa ait değildi, biliyordum. Hissettiğim sıcaklık ruhuma kadar ulaşmış, tüm hücrelerime dokunmayı başarmıştı. Ne zaman bu kadar içime sızmıştı? Kapıyı ona açan ben miydim? Bu kadar içeri sızmasına izin verdiysem, bahsettiği sınırı çizmek için çok geç değil miydi?
Sabahın ilk ışıkları odamı doldurmaya başladığında, beni içine çeken rahatsız uykumdan kaçıncı uyanışımdı bilmiyordum. Derin bir uykuya dalmak için çabalasam da sürekli kâbusların tutsağı olmuş, onlardan kaçmak için kendimi uyanmaya zorlamıştım. Bunu kendi başıma yapamadığımı, her seferinde onun ismimi söyleyip yanağımı okşamasıyla anlamıştım.
Yanımdaydı. Gitmemişti. Tüm gece daldığım kâbuslardan onun sesiyle çıkmıştım. Sınır çizmemi isteyen adamın sesi... Gözyaşlarımı içinde saklayan kirpiklerim her açıldığında, onun endişeyle parlayan koyu mavilerine dokunmuştu.
Şimdi tamamen berraklaşan zihnimle, yatağın içinde cenin pozisyonunu almışken, odada yanımda Devrim'i bulmamanın verdiği bir rahatlamayla gözyaşlarımı bırakmıştım. Dün yaşadığım olayın gerçekliğini daha yeni kavrıyordum. Hissettiğim korku en somut haliyle kalbimin ortasına oturmuş gibiydi hatta öyle bir noktaya gelmişti ki, midemde yine psikolojik baskı oluşmuş, kendimi banyoda dizlerimin üzerinde öğürürken bulmuştum. Kasılmalarımın boş olan midemde sadece yakma hissini oluşturmasının ve bedenimi biraz daha bitkin düşürmesinin ardından, ellerimi lavabonun kenarına yaslamış, derin ve sık soluklar almaya başlamıştım. "Geçti İnci, geçti." diye nefes nefese sayıklarken, dudaklarımın kuruluğu o an için rahatsız hissettirmişti.
Bakışlarım aynada kendi yüzümle buluştuğunda, her zamankinden daha solgun bir ciltle karşılaşmıştım. Kâbusların uğradığını belli eden göz altlarımdaki hafif morluklar ve alnımda oluşan ter tabakası kenardan inceleyen bir doktor için hasta görünümü oluşturuyordu.
Gözlerim dudaklarıma kaydığında, kısa bir an için nefesimi tutmak zorunda kaldım. Devrim'in beni öpmesi, ona karşılık vermem... Tüm bunlar zihnimde canlanırken, kurduğu cümle bir kez daha kaşlarımı çatmamı sağlamıştı. Aramıza sınır çizmemi istedikten sonra yatakta ona sırtımı dönmüş her şeyden kaçmak ister gibi uykuya sığınmıştım ama ona sırtımı dönmeme rağmen odamdan çıkmadığını, hatta başımdan hiç ayrılmadığını biliyordum. Yine de bulanık zihnimin aksine şimdi ona daha çok kızgın ve kırgın hissediyordum.
Belki her şey bu kadar üst üste gelmeseydi, daha normal bir hayata sahip olsaydım, ona bu kadar derinden bağlanmasaydım bir sınır çizmeyi önce ben düşünür, o sınırı geçmesine asla izin vermezdim ama şimdi öyle değildi. Buna engel olamayacağımı biliyor, yine de benden böyle bir şeyi istemiş olmasına kızıyordum.
Benim için zihnimin bile sustuğu bir anın içinde onun hâlâ uzak durmayı istemesi, bunu düşünmesi ve dile getirmesi acıtıyordu. Onun bana karşı bir şeyler hissettiğini sorgulamak istemeye hazırlanan zihnim sürekli hayal kırıklığıyla bir köşeye çekiliyordu. Devrim'in elini en başından iki eliyle sıkıca sarmış olan o küçük kızın da kaşlarını çattığını ve bu duruma öfkeli olduğunu biliyordum. O küçük kız yine ilgi için birilerinin peşinde dolaşmak, daha önceden yürüyüp sadece yaralar açtığı bir yolda, yeniden yürüyerek o yaraları kanatıp, canını acıtmak istemiyordu. Bundan ölesiye korkuyordu. Bundan ölesiye korkuyordum. Ama şaşırtan tarafı; böyle bir korkunun içinde küçük kız o adamın elini sıkıca tutmaya devam ediyordu. Ben etmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...