Sert bir darbe ve hiç duraksamadan içeri giren acı.
Bir boşluğun içinde sallanıyormuş gibi hissettiren karmaşa.
Ölümün adımlarının izini bırakan kan kokusu.
"Allahın cezası! Lanet olsun!" Mehmet'in yüksek perdeden konuşması kapalı göz kapaklarımı sıkmamı sağlarken, acıyla yutkundum. Zihnim içinde muhtemelen bağırsam yankı yapacak kadar bir boşluğa dönüşürken sersemlemiştim. Acı her yerdeydi. Çenemde hissettiğim parmaklarla, başım hızla diğer tarafa çevrildiğinde, zorlukla da olsa gözlerimi açtım. Mehmet'in öfkesiyle karşılaşmak bilincimi biraz olsun kendine getirdiğinde, acıyla tekrar yutkundum. Kaza yapmıştık.
"Ulan bu durumda olmasak sana yapacağımı bilirim de, dua et gitmemiz gerek!" Gözleri üzerimde dolaştığında, bakışları aşağıda takılı kaldı. Öfkeyle bir soluk bırakıp, ardından küfür etti. Bakışlarım onun gözlerini takip ederek öfkesinin kaynağını aramak için aşağı inmişti. Çarpışmanın etkisiyle arabanın ön kısmı içeri doğru çökmüştü. Sol ayağımı kıpırdatmak istediğimde, sesli bir şekilde inledim. Dizimin üzerinde bir ağırlık vardı. Mehmet de tahmin etmiş gibi elini dizimin üzerine yerleştirerek öfkeyle homurdandı. "Hemen çıkmamız gerek." Telaşının benim için olmadığı ortadaydı. Gerçekleri gizlemek daha çok zorlaşacağı içindi.
Sıkışmış ayağımı çıkarmak için bir çabaya girdiğinde, artık amacının beni Sado'ya götürmek değil de, konuşmamam için alıkoymak olduğunu biliyordum. Dudaklarım zorlukla aralandı. "Bu sefer herkes nasıl biri olduğunu öğrenecek." Başımı iki yana sallayıp, telaşına gülmek istesem de, yaptığım sadece dudaklarımı kıvırmaktı. Yanağımı geçerek çeneme doğru ilerleyen kanın kaynağını bulmak için elimi kaldırmak istedim ama üzerime çöken ağırlık ve halsizlik bana yardımcı olmadı. Pes ederek bir soluk aldım. Kaburgalarıma giren ağrı yüzümü buruşturmama neden olduğunda, Mehmet'in ayağımı çıkarmak için beni sarsması durumu daha kötü yapmıştı.
"Çaban boşuna," dedim dişlerimi sıkarak. Başını kaldırırken, öfkeden köpüren bakışları beni hedef aldı. Yüzündeki ifade benden ne kadar nefret ettiğini açık bir şekilde gösteriyordu. "Kes sesini!" diye bağırmıştı. Kontrolünü kaybettiğinin farkındaydım. Muhtemelen beni kaçırmayı düşünerek çok fevri hareket etmiş ve onu da kazayla eline yüzüne bulaştırmıştı.
"Bu sefer sesimi kesemeyeceksin Mehmet. Susmayacağım."
Burnuma gelen kötü koku ve dumanla öksürdüğümde, Mehmet ayağımı çıkarmayı bırakıp geri çekildi. Bakışlarımız bir kez daha buluştuğunda, gözlerindeki telaş yerini çözemediğim bir ifadeye bırakmıştı.
Elini koltuğumun başına yasladı. Üzerime doğru eğilirken, gözlerindeki deliliğe yakın olan o ifadeyi yakalamıştım. Bana en son böyle baktığında, elinde kontrolü yoktu. "Her türlü konuşacaksın yani," dedi. Gözleri gözlerimdeyken, bunun cevabını almış olmalı ki devam etmişti. "Zaten seni alsam, yanındaki o piç herif peşimi bırakmaz." Yeni bir aydınlanma yaşamış gibi kahkaha attı. Başını hızlı hızlı salladığında, kaşlarım çatılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...