Geçmişi hep saklaması gereken gizli bir kutu gibi gören insanların asla o kutulardan kurtulamadığı ve hep o kutularda geçmişleriyle kilitli kaldığı bir gerçekti. Yaşanması gereken her acıyı ertelemeye programlanmış bir zihin bir gün iflas ederdi. Ve ben önceden her anıyı gizleyecek bir alan yaratırken, onların zamanın içinde kaybolacağına, bir gün ortaya çıktıklarında bile ilk gün tazeliğinde bir acı sunmayacaklarına inanmıştım. Ama şimdi zihnim iflas ederken tek bir şey fark etmiştim; aptalın tekiydim.
Zihnim, artık çocuk değilsin diye bir fısıltıyla zehrini akıtmaya başlamıştı. Çocukluğumla ilgili barışamadığım çok fazla anıya sahiptim ama hep bir şekilde geride bırakabileceğime, maskelerle üstesinden gelebileceğime inanmıştım. O aileye karşı gelmek bana göre kendimi onlardan koparabilmek için verdiğim bir savaştı. Geçmişimle barışmak için, kendimi bir şekilde avutmak için ama asla başa çıkılması zor bir öfkenin eseri değildi.
Şimdi hissettiğim her şey, dünde kalanlardan çok daha kötüydü. Kendimi önünü alamadığım bir yolculuğun içinde bulmuştum ve yolculuğum sadece karanlıkta sakladığım geçmiş anılaraydı. Yüzleşmekten korkup da, sürekli ertelediğim hep bir şekilde acı vermemesini istediğim anıları şimdi ilk gün hissettiğim gibi bir acıyla karşılamak istiyordum.
Dünde kalan İnci'nin Ahmet Özkan'ı kanlar içinde gördüğünde kendini suçlamaktan, zihnini o anın içinde tutmaktan başka seçeneği yoktu. Ama bugün... şimdi geçmişin yolculuğunda kaybolan İnci'nin kaybedeceği bir şeyi kalmamıştı. Belki vicdanı bile.
Gözlerimi açtığımda, saçlarımda dolaşan parmakları hissettim. Yeni bir kâbus pençesini daha yeni üzerimden çekmişti. Sık aldığım nefesler odayı doldururken, Devrim'in sesini duydum. "Geçti." Karanlığa alışan gözlerim, başımın altında atan kalbini hissederken, geçmediğini biliyordum, muhtemelen uzun bir süre kendimi rahat bir uykunun içinde bulamayacaktım.
Burnumu gömleğine sürttüm. Kokusunu içime çekmek gerçekliğini sorgulamamı engelliyordu. Ne zaman geldiği hakkında bir fikrim yoktu. Eve döndüğümüzden bu yana tek yaptığı gecenin bir saatinde odama gelip, beni kâbuslarımdan çıkarmaktı. Tüm hafta yarım bıraktığı işleri halletmesi gerektiği için onu sadece bu saatlerde görebiliyordum. Son bir haftadır her kâbusun sonunda beni yeniden uyutmayı başarıyordu ve sabahları uyandığımda çoktan gitmiş oluyordu.
Kokusunu içime çekmeyi bırakıp başımı biraz geriye koluna doğru yasladığımda, karanlığa alışan gözlerim onun yorgun koyu mavileriyle buluşmuştu.
"En son ne zaman uyudun?" Sesimin kısık çıkmasına rağmen beni duyduğuna emindim. İşaret parmağı kaşımın üzerine gezindi.
"Dün senin yanında." Yüzündeki ifadeyi göremiyordum ama sesi yumuşaktı. Tüm haftayı sadece beni uyutarak geçirdiği için şimdi onunla konuşma isteğimi cesaretlendirmek istiyordu belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...