Zehir. Çıkılmaz bir döngünün içinde, sürekli sonunu bilerek yaşanılan bir hayatın ortasındaydım. O zehirden kurtulamadığım sürece asla iyileşemeyeceğimi bilmemin ağırlığı, biraz güneş gördüğümde her şeyin yolunda olacağına artan inancımla çatışıyordu. Sadece zehir kendini hatırlatana kadar normal bir hayatın içinde yer alabiliyordum. Bundan daha fazlası olamayacağını kabullenmiştim. Küçük mutluluklar. Büyük kasırgalar hep kapının arkasında bekleyecekti ve ben bunu bilerek yaşayacaktım. Zehirden kurtulana kadar.
"Telefonun yanımda olmamasının bir önemi yok! Tehlikeyi sezdiğiniz anda bunun bilgisi korumalara ulaşmalı!" Öfkeli ses tonu yüz ifadesini göremesem bile ne kadar kızgın olduğunu hissettiriyordu. "Önemli olan evin güvenliği! Tetikte olmanız gerektiğini bilmenize rağmen dikkatsiz davrandınız!"
Bakışlarım Devrim'in koltuğunda yanında oturduğum Sezgin abinin yüzüne yöneldiğinde, o da bakışlarını bana indirdi. Sıkıntılı ifadesi yüzüne mesken kurmuştu ve bu sefer gizlemeyi beceremiyordu. "Bu böyle ne kadar sürer?" diye fısıltıyla sorduğumda, karşı koltukta oturan Mirza ve Pusat'ın sorumu duymasını istememiştim. Sıkıldım, bu yüzden konuyu en azından bu gecelik kapatalım desem ciddiyetleri yüzünden buradan kovulabilirdim.
"Konu senin güvenliğin." Küçük bir soluk alırken, bakışları yüzümde dolaştı. Yüzündeki sıkıntılı ifade benim gizleyemediğim bıkmış ifademle çakışınca, ifadesi kızmakla gülmek arasında bir yerde kaldı. Derin bir nefesle bunu gizledi. "Devrim sabaha kadar o odadan çıkmayabilir." Bunu söylerken bana doğru biraz daha eğilmiş, o da sesini kısmıştı.
Yüzümü asmamak için kendimi zorlarken, bakışlarımı Devrim'in salonunda dolaştırdım. Saldırının ardından Pusat soru sormalarına izin vermeden Mert ve Filiz'i hemen göndermişti ama yüzlerindeki korku ve dehşete düşmüş ifadeler bana çok uzaktı. Bu dünyayla hiç kesişmeyen bir hayata sahiplerdi ve onların aksine böyle bir kaosun ortasında olmaya beni alıştıran insanlarla büyümüştüm. Aslında onlardan insan diye bahsetmek haksızlıktı. Evet, onlar sayesinde bazı duygularım körelmişti ama hâlâ acıtmayı başardıkları küçük bir parçam vardı.
Sıkıntıyla iç çektiğimde Devrim'in çalışma odasında olmasına rağmen yaptığı konuşmaları duymak beni daha çok germeye başladı. Lale eve geçip uyumayı tercih ettiği için şanslıydı. Ben bu konuda şanslı biri değildim. Böyle bir gecenin ardından Devrim'i görmeden eve gidemezdim. Başımı Sezgin abinin omzuna koyduğumda, o da beni sıkıca sarmıştı. Aramızdaki sessizlik, benim dışımdaki herkesin Devrim'in gerginliğini taşıması yüzündendi. Dakikalar birbirini kovalarken, Sezgin abi oturuşunu düzeltti. "Hadi eve geçelim biz. Devrim bu geceyi kapatmaz."
Mirza başını salladı. Yüzündeki ciddiyet silinmezken bana da kısa bir bakış atmıştı. "Haklısın, Lale'yi de yalnız bırakmak istemiyorum."
Herkes ayaklanırken, Sezgin abinin omzuma sarılı elini tutarak, geri çektim. "Abi ben kalayım."
Sezgin abinin bana düşen bakışlarında bir duraksama yaşanırken, "Sabaha kadar burada oturup Devrim'i mi bekleyeceksin?" diye sordu. Bu durum hoşuna gitmemişti. "Gözlerinden yorgunluk akıyor. Gel dinlenelim, yarın konuşursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...