Sessizlik. Zihnimdeki tüm odalar içeri girmemem için tüm kapılarını kilitlemişti. Bana verilen tek şey siyah büyük bir boşluğun ortasındaki sessizlikti. Bu sessizliğin içinde kendimle baş başa kalmış olmak en kötüsüydü. Kendimle yüzleşemezdim.
"Gel," dedi Devrim. Gözlerim ona takılmıştı ama bedenimdeki titremeler tamamen şu anın içinde olduğuma şüphe ettiriyordu. Kendimi bir cehennemin içinde bulmuş ardından adım atmayı unutmuş gibiydim.
Parmaklarının baskısının sırtımda hissettim. Beni yeniden salona doğru yönlendirirken, midem kasıldı. Göreceğim manzarayı bilmeme rağmen bedenim dehşete hazırlık yapmak için gerildi.
Devrim'in hızlı adımları salona düştüğünde, bir an için duraksadığını hissettim. Gözlerim o manzarayı yeniden odaklanmak zorunda kalınca, dudaklarım titremeye başlamıştı. Ben yapmıştım.
"Yaşıyor mu?" diye soran Devrim elini sırtımdan çekmeden ileri adımlamıştı. Bedenimin nasıl titrediğini hissediyor olmalıydı.
"Evet ama nabzı zayıf. Durumu iyi değil Devrim." Sezgin abinin sesinde çok fazla duygu olsa da en baskın olanı korkuydu. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim ama bakışlarım sadece yerde yatan bedene takılı kalmıştı.
Devrim yönünü tamamen bana çevirdiğinde, parmaklarını çeneme sabitleyerek, bakışlarımın da ona dönmesini sağladı. Koyu mavileri şimdi derin bir kuyuyu andırıyordu. İçine taş atsam bile dibine ulaşamazdı sanki. "Ambulans gelene kadar. Sadece hayatta kalmasını sağlayalım. Yapabilir misin?"
Başımı olumsuz anlamda sallarken, gözleri kısıldı. "Yaparsın," dedi bende olmayan inancı sesine ekleyerek. "Sadece on dakika İnci. On dakika o kişinin kim olduğunu unut. Burada ne yaşandığını unut." Başparmakları yanaklarıma çıktığında, baskı yaparak tamamen onda kalmamı sağladı. Gözlerindeki ısrarı gördüm. "Kendini hatırla. Kim olduğunu hatırla. Sana ihtiyacım var doktor hanım. On dakikana ihtiyacım var. Sonra... Sonra istediğin gibi dağılmana izin vereceğim."
Titrek bir nefes aldığımda, başımı salladım. Yapabileceğime inanmasam bile denemek zorundaydım. Kafamın içindeki sessizlik beni korkutuyordu. Göğsümün içindeki ateş de durmadan büyüyordu. Yeniden dizlerimin üzerine çöktüğümde, kanlar içinde olan adamın suratına bakamadım.
Sezgin abinin üzerindeki ceketi yaraya bastırmak için kullandığını görüp bir kez daha derin bir nefes almaya çabalamıştım. Kan kokusu ilk kez bedenimde böyle bir etkiye neden oldu. "Sıkıca bastırmaya devam et abi." Kırık ses tonum aynı zamanda kısıktı. Nabzını dinledim. Gerçekten yavaştı ama atıyordu. Parmağımı oradan çekemedim. Bilinci açık değildi. Ambulans gelene kadar yapabileceğim tek şey de kanamasını durdurmak için yarasına sıkıca bastırıp, nabzını dinlemekti.
"Devrim... senin gitmen gerekiyor," diyen Sezgin abiyle bakışlarım ilk kez Sezgin abiye kaydı. Yüzünün belirli bölgelerinde oluşmuş ter tabakası bu durumun onu ne kadar zorladığını gösteriyordu. Gözlerim acıyla kısıldı. Ona bunu yaşattığım için zihnim bir kaosu kucaklamak istedi ama derin bir nefesle düşünmemek için tüm mücadelemi verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...