Akif dedenin gözlerine oturan belirgin yumuşama, bakışlarını bende tutmasını sağlamıştı. Bana bugün tanışmışız gibi bir ifadeyle bakmasına karşılık sıcak bir gülümseme verdim. Evet, bu bakışın anlamını biliyordum. Gelmiş olmasına inanamıyordu.
Bundan çok uzak olmayan bir geçmişte, birisinin bana olan sevgisine bu kadar güven duyacağımdan bahsedilse, muhtemelen buna maskelerimin birini kullanarak gülecek kadar kendime güvensizdim. Kimse beni, sadece ben olduğum için sevemezdi. Ben kimseye bu konuda güvenemezdim. Hayatımdaki düzen aynadaki yansımamda bile güvensizlikle taçlandırılmıştı.
Sonra... Sonra, Devrim geldi. Devrim, hayatımdaki tüm taşları dağıttı ve yeniden topladı. Devrim beni sevdi ve bana sevilmeyi öğretti. Korkmamam gerektiğini öğretti. Yüzleşmem için elime bir ayna verdi ve ayna parçalandığında önüme siper olarak yaralanmamı engelledi.
"Tamam. Kaldır başını," diyen Akif dedenin ses tonu hiç olmadığı kadar sıcaktı. "Önümde ağlayacaksan, haberin olsun bunu kaldıracak yaşta değilim." Söylediğinin aksine, sanki Devrim'in üzüntüsünü üzerinden almak ister gibi omzunu sıkmıştı. "Hadi evlat."
Devrim başını kaldırdığında, Akif dede elini bırakmasına izin vermedi. "Ben de karşında ağlayacak yaşta değilim," diye takılmasının aksine, sesinde belirgin bir uzaklık vardı. Akif dedenin yanına benim için gelmiş, elini benim için öpmüştü ama bıraktığı bir sınır vardı ve onu geçmeye niyetli değil gibiydi.
Bu sırada salona Sezgin abi girdi. "İnci!" Bakışları da adımları gibi sadece bana yönelikti.
Hızla gelip beni kollarının arasına aldığında, "Abi!" dedim içli içli. Bana sarılışı sıkılaştı.
"Canım benim, özür dilerim." Sesindeki pişmanlık, onun sebep olmadığı bir neden olduğu için daha çok canımı yakmıştı. Başımın üzerine dudaklarını bastırdı. "Sana bir şey oldu sandık. Bir daha seni göremeyeceğimi düşündüm."
"Sezgin!" Devrim'in sert uyarısı muhtemelen gözyaşlarımın arttığını gördüğü içindi. Bize doğru gelirken, elini Sezgin'in omzuna yerleştirdi. Kaşları çatılmış bir şekilde ağlamamı izliyordu. "Yeter. Çok hassas." Bu durumuma alışık olmaması yanımda olmadığı zamanları düşünürsek, normaldi ama bir süredir tam olarak bu durumdaydım.
Sezgin kendini geri çekerken, nasıl ağladığımı görünce, "Tamam, güzelim. Geçti," dedi sakinleşmemi isteyerek. Başımı sallasam da, gözyaşlarıma söz geçirmem o kadar da kolay değildi. Onların yokluğunu kaplayan uzun bir sürede güçlü görünmek zorunda kalmıştım ve aynı zamanda çok saçma nedenlerden kendimi ağlarken bulmuştum.
"Bak bana." Devrim, yanaklarımı avuçlarının içine aldığında, koyu mavilerine tutundum. "Ağlama." Yanağımdaki ıslaklığı silerken, yenisi ardından geliyordu. Sıkıntılı bir soluk aldı. Bu durumun onu nasıl rahatsız ettiğini dile getirmeden, gözlerinden anlayabiliyordum. Tanıdık bir durumun içinde değildik. Daha önce başına gelmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...