Sesimi duyurmuş olmanın verdiği o gücün üzerimde farklı bir etkisi olacağına inanmıştım. Bu savaşa girmeye ilk karar verdiğimde, en büyük endişem beni daha dibe sürükleyecek bir etkiye neden olmaktı. Belki hiç çıkamayacak ve sürekli daha derine gömülecektim. Zihnim bu konuda kendisiyle sürekli çelişmiş, bana her gün farklı senaryolarla gelmişti.
Muhabirlerin arasından Mehmet'i hızla çıkarıp, araca bindiren Ahmet Özkan'ı izlemek, dibe sürükleyecek duygular konusunda yanıldığımı göstermişti. Üzgün hissetmemiştim. Zihnimde büyük bir kaostan geriye kalan döküntüler de yoktu. Derin bir nefesle rahatlamamıştım belki ama silinmeyecek bir iz daha eklenmediğini biliyordum.
Daha önceden hiç düşünmediğim bir şey vardı.Tanıdığım, tanımadığım herkesin hikayemi duyacak olmasının üzerimde nasıl bir etki bırakacağına kendimi hiç hazırlamadığımı, Devrim'le arabaya geçtiğimizde benden kaçan bakışlar sayesinde fark etmiştim.
Herkesin üzerine oturan gerginlik, beni sessizliğe doğru itmişti. Yanlış bir şey yapmadığım halde, yaptığımı düşündüren tanıdık bir his yakama yapışmak istemişti ama ben bu olmasın diye sürekli kendime hatırlatma yaptım. Senin suçun değil. Sessizliğime izin vermişlerdi. İyi misin diye sormalarına gerek yoktu. İlk kez çok fazla çıplaktım. Maskelerim elimden alınmış, oynayacağım oyundaki tüm repliklerim artık miladını doldurmuştu. Herkes nasıl bir oyunun içinde olduğumu bu sefer gerçekten biliyordu. İyi olmadığını bildikleri birine iyi misin diye sormadılar bu yüzden.
Sessizliği paylaşırken, ıslak kirpiklerimin kurumasını bekledim. Gözyaşlarımı sadece bir kez, Devrim beni göğsüne çektiğinde akıtmıştım. Bunu yaptığımda bile sürekli kendime onlar yüzünden ağlamıyorsun diye hatırlatma yapmam gerekmişti. Zihnimin çok ama çok küçük bir yanının bile onlar yüzünden ağladığımı düşünmesine izin vermek istemiyordum.
Zayıflık artık zihnimin kabul etmeyeceği bir zehirdi ve ben bu zehrin varlığını yeteri kadar taşımıştım.
Bu yüzden Devrim'e yaslanmak, elini tutmak istediğimde bile bunu yapamamıştım. Şimdi değil. Zihnimde o açıklamadan sonra gösterebileceğim en ufak bir zayıflığa yer yoktu. Bunu anlayabiliyordum. İlk kez kendimle ilgili beni rahatsız edebilecek bir şeyi önlemek için çaba harcıyordum. Şu an bir zayıflık göstermek, Özkan'ların üzerimde hâlâ bir etkiye sahip olduğunu göstermekle eşdeğerdi. İstemiyordum. Onlar beni üzdü diye düşünsün istemiyordum. Kimse öyle düşünmemeli, öyle görmemeliydi. Onların üzerimde en ufak bir etkisi bile yoktu. Olmayacaktı.
Sessizliği bozan, Devrim'in telefon sesi olduğunda, dışarıya diktiğim bakışlarım, ona doğru döndü. Telefonu kulağına yerleştirmeden önce kaşlarının belli belirsiz bir şekilde çatıldığını fark etmiştim.
"Evet, benim," dedi tok sesiyle. Karşı tarafı dinlerken, bakışları bir an için bana dokunmuştu. "Namık Karahan," diye sorguladığında, şaşkınlıkla duraksayan taraf bendim. Sadece birkaç saniye beni etkisiz bırakan şaşkınlığın ardından, Devrim'in telefonuna uzandığımda, bana vermek niyetinde olmadığını gözlerinden okuyabilmiştim. Bu arama benim içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...