:37: Güç

56.2K 3.4K 465
                                    

Sia-Titanium

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sia-Titanium.

Bazen çok fazla koştuğun için ayaklarının seni tamamen yarı yolda bırakacağını hissedersin. Tükenmişsindir. Ellerini dizlerine yaslarken, tek istediğin içine derin bir soluk çekmektir. Ama durduğunda aslında o kadar koşmuşsundur ki, ulaşman gereken o çizgi geçilmiştir. Artık koşmana gerek yoktur. Artık koşmama gerek yoktu. Bu noktaya kadar gelmiş olduğumuzu, karşılaştığım engeller yüzünden fark edememiştim. Sürekli sızlayan yaralarımın, geçmişe takılı kalan ve endişelerin yuva olarak kullandığı zihnimin bu gerçeği görmesi için bugün burada olmam gerekmişti.

Dudaklarımdan çıkan solukların ağırlığını hissederken, kaç dakikadır Arslan beyin telefon konuşması için salondan ayrılmadan önce oturduğu koltuğa bakışlarımı diktiğimi bilmiyordum. Tüm bunlar gerçekten oluyor muydu? Devrim kucağımda duran ellerimin arasına kocaman elini yerleştirene kadar bakışlarım o koltuğun üzerinde kaldı. Bir uykudan uyanmış gibi gözlerim önce kucağımdaki eline ardından koyu mavilerine doğru hareket etmişti. Bu sırada bana verdiği elini hep yaptığım gibi iki elimle sıkıca sarmıştım. İçime güven dolması için. Devrim'in koltuğunda yan yana oturuyorduk. Yaklaşık bir saatlik bir konuşmanın üzerine Arslan bey davayı rahatlıkla kazanacağımı söylemişti. Özkan'ların kazanma şansı yoktu.

Devrim, "Sorun ne?" sorusunu sessizliğin bozulması için kullandığında, tüm dikkatini gözlerime vermiş ama aradığını bulamamış gibi sıkıntılı bir soluk bırakmıştı. Nasıl hissettiğimi merak ettiğini biliyordum. Mutlu olmam gerekirken tepkisiz kalmış, zihnimin benim için açtığı kapıların arasında kaybolmuştum. Benden beklediği tepkinin böyle olmadığını da biliyordum. Bu yüzden dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleşti. Küçüktü çünkü daha fazlası mutlu olduğumu, çok mutlu olduğumu gösterirdi.

"Davayı açmayı uzun zamandır bekliyordum. Mutluyum Devrim. Hiç olmadığım kadar hem de." Bastırmak istediğim heyecan, konuşurken zorlanmamı sağlamıştı. Bakışları gözlerimde bunu teyit etmek için yeniden dolaştığında, dudaklarımdaki gülümsemeyi silemedim. Devrim söylediklerimden çok gözlerime güveniyordu. "Ama bu mutluluğu derinlerde değil de yüzeyde yaşarsam o dalgalar beni yeniden suyun altına çeker diye korkuyorum." Yüksek sesle söylersem bunun gerçekleşmeyeceğine inandığım dilek gibiydi bu korku. Dolu dolu mutlu olursam nefesim yetmeyecekti sanki.

Önce kaşlarının ortasında bir çukur belirdi. Ardından dudaklarını sıkıca birbirine bastırarak, başını onaylar gibi salladı. Çıkardığı sonuç her neyse, koyu mavilerine buz kırıkları eklemişti. "Bir gün tüm bunlar bittiğinde bile endişelerin devam edecek değil mi?" diye sorduğunda sanki cevabı duymasına bile gerek yoktu.

Alt dudağımın titremesini önlemeye çalışırken, gözlerimdeki umudu saklayamamıştım. "Bir gün tüm bunlar bitecek mi?" Gözleri kısılırken, yüzümdeki ifade canını sıkıyormuş gibi burnundan sert bir soluk aldı. Ardından boştaki eli enseme kayarak, başımı göğsüne doğru çekti. Onun bu davetine gönüllü uyum sağlarken, titrek bir soluk aldım. Kulağımın altında göğsüne çarpan kalp atışları beni yeniden canlı hissettirmeye yetmişti.

Kurt ve KuzuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin