Çocukların tutunduğu masallara küstürülmüş olmak, güzel olan her şeyin farklı evrenlerde bile karşıma çıkmasını engellemişti. Böyle büyütülmüştüm; Her zaman en kötüsüne hazırlıklı olarak, asla iyiyi beklemeyerek ve güzel olan her şeyin ucunda bir kötülük arayarak. Bir zavallıydım.
Kapandığını fark etmediğim gözlerimi açmak istemedim. Ağlıyordum. Sessizce akan gözyaşlarımın onun parmaklarına dokunduğunu hissetsem de kendimi durdurmadım. Canım acımıyordu. Canım çok yanıyordu. Bekledi. Ona tutunmama izin vererek, beni kendi göğsünde dinlendirerek, bekledi. Dudaklarını yanağımın üzerine sakince bastırdığında dudaklarımdan bir hıçkırık kopmuştu.
"Bana öyle bir şey söylüyorsun ki..." Ellerim çaresizce iki yanıma düşerken tıkandım. Gözlerimi açıp, kıyıya ulaştırdığı duygulara bakamamıştım. "Benim için anlamını bilemezsin..." Hayatımda beni gerçekten bir beklentim bile olmadan böyle bir konuma yerleştiren ilk kişiydi. O konumda kendimi göremeyecek kadar ezilmişken... Bir nefes almaya çalıştım. "Ama öyle bir anda söylüyorsun ki..." Gözlerimi sonunda açabildiğimde, beni dikkatle izleyen bakışların hedefindeydim. Çaresizce devam ettim. "Devrim bunu bana neden yapıyorsun?"
Parmakları yeni bir yol çizen gözyaşımı sildi. Yüzümü avucunun içinde tuttuğu için, onunla tamamen sarmalanmıştım. "Çok sevmekten," dedi tereddüt etmeden. Koyu mavilerinde kıyıya ulaşan duyguların varlığını belli etmekten çekinmemişti. Bu kadarı çok fazlaydı.
Gerçek miydi?
Çok sevmek... Gerçekten seviyor muydu? Bu şüphe değildi. Şüphe olmadığını biliyordum çünkü onunla aramızdaki bağları öyle sıkı bir şekilde bağlamıştı ki, onu görebiliyordum. Onu görmekle, bunu kabullenmek arasındaki çizgide kalmıştım. Zihnim bu düşünceyi kabul edemiyor, bir şekilde beni Devrim'in çok sevmesinin öznesi olmaya yakıştırmıyordu.
Dudakları zihnimin bana oyununu anlamış gibi, titreyen dudaklarımın arasına sızdı. Her yerdeydi. Zihnime karşı bir savaş açmaktan çekinmeden, beni kendine kattığında düştüğüm girdaptan çıkmıştım. Parmak uçlarım sakallarının arasına karıştı. Alt dudağımı dudakları arasına alıp emerken, kalp atışlarım geriye kalan tüm sesleri susturmuştu. Buradaydım. Buradaydı. Hissettiği ne varsa gösterecek kadar gerçekti. Soluklarımız birbirine karışana kadar beni öptü. En sonunda kendimi biraz geri çektiğinde, dudaklarımdan tamamen ayrılmamıştı.
"Aç gözlerini." Gözlerimin hafifçe açılmasını beklediğinde, isteğine uyum sağlayamadım. Yakınımda olduğunu biliyordum. Dudaklarını yeniden dudaklarımın üzerine bastırıp, geri çekildi. "Hadi aç." Düzensiz soluklarım yüzüne çarparken direndim. Korkuyordum. Neden olduğunu bilmesem de bir korku zihnim sayesinde tüm bedenimi ele geçirmişti. Çenemde hissettiğim dokunuşla, beni yeniden kendine çektiğinde yumuşak dudaklarını, ardından sıcak nefesini ve dilini hissettim. Gözlerimi daha sıkı kapattım. Bu sefer beni uzun uzun öptü. Islak saçlarımın arasına sızan parmakları saçlarımın arasından tenime dokundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...