Sadece birkaç saatlik yaptığı planı gerçekleştirmesini ertelemek içimi rahatlatmamıştı. Bir şekilde bu evden çıkacağını ve o adamla hesaplaşmak için gideceğini biliyordum. Devrim Karaoğlu böyle bir adamdı. Masaya oturup yemek yerken zihnim onu evde tutmanın bir yolunu arıyordu ve bu dalgınlığım onun cümlesiyle yarıda kesilmişti.
"İlk kez tabağına bıraktığım her şeyi yemişsin." Ses tonunda hissettiğim bu konuya karşı duyduğu ilgi koyu mavilerine de yerleşti. Bakışlarım önümdeki boşalan tabağa düştüğünde bir anlık şaşırmıştım. Fark etmemiştim.
"Acıkmıştım," dedim içtenlikle ve biraz bu durumdan utanarak. Acıkmış olabilirdik. Devrim bakışlarımı kaçırmama, asırlar sonrası gibi gelen gülüşüyle karşılık verdiğinde rahatladım.
Uzanıp parmaklarıyla yanağımı okşadığında, başımı yana doğru eğmiştim. Bu artık onun ilgisine karşı verdiğim istemsiz bir tepkiydi. "Doğru dürüst yemek yemen için bir düzen oluşturdum ama tutmadı. Şimdi tam aksine her şey bu kadar dağınık dururken sen yemek yiyebiliyorsun." Derin bir nefes alırken, bakışlarım yüz ifadesine yerleşen içten gülümsemesine odaklandı. Onu sürekli böyle görmek istiyordum. "Aslında biliyorum. Düzen sevmediğini o kadar belli ediyorsun ki... Odada hiçbir eşyamı koyduğum yerde bulamıyorum. Dolapların içindeki düzeni değiştirmişsin. Her defasında mutfakta bardak bırakmaya bayılıyorsun. Tüm bunların hepsi ben düzeni sevdiğim için bilinçli ya da kendiliğinden geliştirdiğin bir tepki."
Yanağımı avucuna yasladığımda dudaklarıma küçük her an kaybolmaya hazır bir gülümseme oturdu. Söylediklerini yapmıştım, evet. "Beni evine aldığın için pişman mısın?"
"Yanlış soru." Koyu mavilerine hiç bilmediğim bir konuda doğru bir cevap almışım gibi bir ifade yerleşti. Sanki bir şeyi yeni anlamış gibi kaşlarının ortasında bir çukur oluştu. İlk kez, yutkundu. "Seni daha önce bu eve almadığım için ne kadar pişman olduğumu sormalısın."
Nasıl tepki vereceğimi bilemediğim bir anda derin bir nefes aldı ve sandalyesini çekip ayağa kalktı. Ardından önümde dizlerini kırdığında, yutkundum. "Devrim." Kucağıma bıraktığı eline iki elimle sıkıca sarıldığımda, kaşlarının ortasındaki çukur derinleşmişti.
"Birileri tarafından istenmemek sende nasıl izler bıraktı, bilmiyorum. O evde tam olarak ne yaşadın, bilmiyorum. Ama düzenimi istediğin gibi dağıtabilirsin, istediğin gibi dağınık olabilirsin." Avucu yeniden yanağıma yaslandığında, boğazım kurumuştu. "Beni denemek mi istiyorsun? Korkuların geçene kadar sınırlarımı istediğin kadar zorla. Bu evi istediğin gibi dağıt. Günün sonunda dağıttığın her şeyi düzeltmek için burada olacağım."
Dudaklarım titredi. Beni bu kadar iyi okuması gözlerimi kaçırmamı sağladı. Kendimi yakalanmış gibi hissetmek, yeni bir utancı da peşinden getirmişti. Ayağa kalkıp başımın üzerine dudaklarını bastırdığında, "Kapatalım bu konuyu," dedi. Söylemesi gereken her şeyi söylemiş ve tüm bunlar ikimiz için yeterli gelmişti. Bir şeylerin dağınık kalmasını isteme sebebim, Devrim'in tüm bu dağınıklığa rağmen benden bıkmayacağına emin olmaktı ama bunu bilinçli yapmamıştım. Sadece geride kalan kişi olma korkumla, bir kapının dışında bırakılma alışkanlığı yüzeye çıktığında kendimi aynada görüyor gibiydim. "Ve artık gitmem gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...