Arkalarında kocaman bir karanlık bırakan arabaların ardından Devrim'in bakışları önünde artık boşalmış olan sokakta kalmıştı. Kimse yoktu ama Devrim az öncenin aksine daha çok gerilmiş, burnundan sert bir soluk almıştı. Sanki düşman gitmemiş, burada tam karşısında durmaya devam ediyordu. Parmaklarının saçlarının arasına karışmasını izlerken, yutkunmuştum. Bir şeylerin gözümün önünde durduğuna emindim ama o ipi tutarak sonuca ulaşmaktan kaçmak daha kolay geliyordu. Düzene giren soluklarımla önce arabalarına geri dönen korumalara, ardından bize yaklaşan Sezgin, Pusat ve Mirza'ya dönmüştüm. Onların endişesi benim yakalamaktan çekindiğim ipin nereye ulaştığını çoktan fark ettiklerini gösteriyordu.
"Senin canın gerçekten bu kadar değersiz mi?" diye soran Devrim'le gözlerim kapanmıştı. Karanlığa bulaşan ses tonu tüm boşlukları doldurmakla kalmamış, onun benden uzak tuttuğu öfkesinin hedefine de dönüşmemi sağlamıştı. Bedenim hissettiğim üşümeyle titremeye başladığında, içimde yeşeren korkunun çok başka olduğunu biliyordum. Başımı ona doğru çevirdiğimde, kirpiklerim karanlık yerine onu seçmişti. Bakışlarımız buluştu. Koyu mavilerinin üzerimde bıraktığı etki buradan hemen uzaklaşmam için bir çağrıydı ama görmezden geldim. "Eğer öyleyse söyle İnci, boşuna bu kadar yormayalım kendimizi!" Bana doğru bir adım attığında, sesindeki öfkesinin şiddeti adımına da bulaşmıştı. Yetmemiş tüm karanlığı arkasına almıştı. Ellerini iki yana açtı. "Bu kadar koruma, bu kadar önleme gerek yok de!" Dudaklarımı birbirine daha sıkı bastırdım. Öfkesinin bizi bir kasırganın içine çekmemesi için yapabileceğim tek şey buydu. Konuşursam onların karşısında durmanın, canımdan daha kıymetli olduğunu söylerdim ve bu muhtemelen şu an için doğru bir cevap değildi. Gözlerindeki şiddet yerini yavaş bir şekilde yüzeyini buzlarla kaplatan bir denize döndüğünde, kaşlarını çatmıştı. "Kendini harcamaya bir an bile tereddüt etmeyen bir kadınla ne yapıyorum ben?" Yükseltmediği sesi bu kez geri adım atmamı sağladığında, bir titremenin bedenimi esir almaması için çaba sarf etmem gerekmişti. Sadece sinirli. Karanlık bizi daha çok içine çekmeden Sezgin abi bana doğru ilerleyerek, karanlığa bu kez o yatıştırıcı bir ton bıraktı.
"Devrim, tamam. Şimdi konuşmayın." Devrim'in bakışları gözlerimde birkaç saniye daha durduktan sonra, bakışlarını yeniden karanlık sokağa çevirmişti. Burnundan sert bir soluk alırken, "Eve gidin," diye kestirip attı. Tüm karanlık şimdi daha çok büyümüştü. Bu gece konuşmamalıydık ama ayrı bir yerlere de savrulmamalıydık. Üzerindeki ceketi çıkarıp aniden Sezgin abiye fırlattığında alçalan ses tonuna rağmen öfkesinin hâlâ aramızda bir duvar ördüğünü hissettim. Ardından az önce üzerime koca bir karanlıkla gelen o değilmiş gibi adımlarını karanlığa çevirdi. Arada mesafeyi koruyarak arkasından giden iki korumaya rağmen bakışlarım sadece onun adımlarında kaldı.
İstemsizce arkasından gitmek için hazırlanan adımlarım, Sezgin abinin Devrim'in ona fırlattığı ceketi omuzlarıma yerleştirmesiyle duraksamıştı. Parmaklarım istemsizce Devrim'in ceketine tutunurken, benden uzaklaşan adımlarına rağmen ceketinin sıcaklığı bana kucak açtı. Sezgin abi bu duraksayışımdan yararlanarak beni kendine çekmişti. "Şimdi zamanı değil İnci'm. İkiniz için de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...