Başımın altındaki yumuşak yastığa biraz daha sarılırken, yana doğru döndüm. Hareket etmemle göğsümün altında oluşan sızı dudaklarımdan küçük bir inlemenin kaçmasına sebebiyet verdiğinde, aynı sızı bedenimi de derin bir uykunun içinden çekip almıştı. Zihnimin içinde bir sis perdesi vardı. Gözlerim açıldığında ilk hissettiğim şey tam olarak buydu. Gözlerime dokunan güneşin ışıkları, onların kısılmasını sağlarken hiç tanıdık olmayan odanın içine bakındım. Başım ağrıyordu ama başımın ağrısının aksine üzerimde uykunun vermiş olduğu bir sersemlik vardı.
Olanları kavramakta zorlanırken yattığım yabancı yatakta doğrulmuştum. "Devrim?!" Sesim boş odada bir karşılık bulamadığında, yataktan çıkmak için çıplak ayaklarımı parkeyle buluşturdum. "Devrim?!" İçime çöreklenen korkunun temeli kaybettiğim zamandaki boşluktu. Sonunda zihnimin bulanıklığı yerini tamamen berrak bir geçmişe teslim ettiğinde, elimle beyaz duvardan destek almıştım. "Devrim?!"
Bu yabancı odada yalnız olduğuma artık emin olsam da onun ismini tekrarladığım bir döngüye girmiştim. Zihnime parça parça bırakılan ânılar vardı. Dudaklarının baskını şakağımın üzerinde hissetmiştim ve uzaklaşmadan söylediği cümle de ânılarımda tazeydi. "Geri döneceğim."
Gözlerimi sıkıca kapatıp, titreyen nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Beni uzaklaştırmıştı. Konuşmama bile izin vermeden kendi kararını uygulamıştı. Titreyen soluklarım yerini öfkeli bir derin nefese bıraktığında bakışlarımı bu sefer odanın içinde telefonumu aramak için dolaştırdım. Geniş bir oda olmasına rağmen eşyası yok denilecek kadar azdı ama birine ulaşabileceğim bir cihaz ortalıkta yoktu. Öyle bir bilinmezliğin ve karmaşanın içine düşmüştüm ki bir telefon bulsam bile kimi arayıp Devrim'e karşı durmasını isteyeceğimi bilmiyordum. Devrim'in amacı beni korumaktı ve Sezgin abi dahil kimi arasam şu an benim amacımın onun yanında daha etkisiz olduğuna inanacaklardı.
Tam bu sırada çok garip bir ses duydum. Öfkemle hayal kırıklığım birbirine denk düşmüşken, kulaklarıma dolan, boğukta olsa duyabildiğim bir ağlama sesiydi. Kaşlarım istemsizce çatıldığında, ilk kez nerede olduğumun merakı daha ağır bastı. Odanın kapısına doğru adım attığımda, elim bir refleks olarak göğsümün altındaki kaburgamı bulmuştu. Küçük ve dikkatli adımlarla odanın kapısına ulaşsam bile dizimin sızlaması kısa bir süre için duraksamamı sağladı. Beklediğim saniyelerde daha yakından gelen sesle odamın kapısını önce küçük ardından daha büyük araladım. Önümdeki uzun koridorda birkaç tane kapı olmasına rağmen sesi bu kadar net duymamın sebebi tam yanımdaki odadan geliyor olmasıydı.
Bu yüzden beklemeden, dizimi biraz zorlayarak da olsa sağdaki kapıya yöneldim. Kapıyı açarken bir alışkanlık gibi sessiz olmaya çalışmıştım ama zaten odadan gelen gürültü benim sessizliğimi önemsemediğini belli ediyordu.
Adımlarım merakla odanın içine doğru ilerledi. Beklediğim manzarayı bulduğumda duraksamıştım. Bebek yatağının ortasında küçük bir beden vardı. Yüzü ağladığı için biraz kızarmıştı ama kediye benziyordu. Bocalamam onun beni görüp ağlamayı kesmesiyle şaşkınlığa dönüştü. Mavi gözleri vardı. Gözlerinin koyuluğu bana birini hatırlatsa da bakışları karmaşık değil, tertemizdi. Masumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt ve Kuzu
RomanceDevrim Karaoğlu hayatımdaki yangını görüp de sessiz kalmayan ilk kişiydi. Beni sevmeyen, hatta bunu belli etmekten çekinmeyen komşum olan bu adam, yangınıma sessiz kalmamıştı. Belki de Devrim Karaoğlu haklıydı. O bir kurt ve ben bir kuzuydum ama D...