Bölüm 55

827 37 13
                                    

Yusuf Ali Asaf

"Gitme!" dedi nefes nefese. "Şaka yaptım ben. Gitme... Kal burada benimle..."

Kolumdaki elini çözüp kenara koydum. "Su getireceğim, güzelim." Sözlerimle rahatlayan bedeni gevşedi, dudaklarının arasından yoğun bir hava dalgası dağıldı. Bu atmosferde kalbim, kafesini hırpalarken gittim mutfağa.

Garip hissettiriyordu...

Afitap tarafından ilgi ve şefkat görmek garip hissettiriyordu...

Günün geri kalanında, Afitap'ın "Sen hiç korku filmi de mi izlemiyorsun, Asaf? Sürüden ayrılanı kurt kapar." demesiyle çalışma odasında çalışmıştım onunla birlikte. Tabii ben çalışırken o sporunu yapmıştı. Bir ara ben çalışmaya devam ederken o da gitmiş ve kısa zaman sonra banyosunu yapmış, elinde tepsi ile geri gelmişti. Karşılıklı kahvelerimizi içmiş, normal konulardan konuşmuştuk. Akşam yaklaşırken o mutfağa gitmiş ama içi rahat etmediği için beni görüntülü aramış, konuşmasak da kameralarımızı sabit tutup görüntüleri erişilebilir konuma getirmiştik. Böylece hanımefendi ikimizin de iyi olduğunu görebilecekti.

Kesinlikle doktora gitmeliydik.

Onun solgun bakışları altında yemeğimizi yemiştik. Uzun bir telefon trafiğine girdiğinde ben de çalışmaya devam etmiştim.

Nihayetinde bir film daha izlemek için kanepeye oturduğumuzda kedi gibi yanıma sırnaştı. "Asaf?" dedi alttan alttan bana bakarken. Kafasını göğsüme koyup biraz geriye atmıştı elinin birini göğsüne koyarken.

Hatunun bu tarz özellikleri de varmış.

Beni böyle tavlayabileceğini sanıyorsa çok da yanılmıyordu.

Kollarımı vücuduna sarıp daha rahat durmasını sağladım. "Ne isteyeceksin?"

"Aşk olsun, ben hep bir şey mi istiyorum?"

Dudaklarım kıvrıldı. "O hep olsun da... Bir şey istemeyeceksen, aşk itirafı yapmak için mi geldin?" Kollarıma girdin, göğsüme sığındın gibi laflar edip utandırmak veya sinirlendirmek istemedim.

"Hım..." diyip başını eğdi. Eli dalgınca göğsümde hareket ederken iç çekti. "Yarın işe gidecek misin?"

"Bakıyorum da benden ayrılmayı hiç istemiyorsun." dedim çapkın bir edayla.

Ama o çok ciddiydi. "İstemiyorum." Kollarını belime sarıp yüzünü göğsümün üstüne kapattı. Onu kucağıma alma isteğime prangalar vurdum.

Saçını ve sırtını okşarken "Güzelim, neden ısrarla anlamak istemiyorsun? Öyle hissettin diye öyle olacak diye bir kaide yok. Lütfen biraz rahatla." dedim yumuşak tonda.

"Sen niye ısrarla anlamak istemiyorsun? İki yere böyle bir şey yaşadım; birinde lösemi oldum, diğerinde Yunus'un hayatı zehroldu. Ya şimdi..." diyip durakladı. "Ya şimdi biri..."

"Şşş... Senin bu yaptığına kötüyü çağırmak denir."

Kafasını iki yana salladı.

"Bebeğim, kendini boş yere yıpratıyorsun. Çevrendekileri de korkutuyorsun."

Omuz silkti küçük çocuk gibi. "Korksunlar, dikkat ederler."

Dediğine güldüm. "Ne?" dedi küskünce. "Doğruyu söylüyorum."

"İyi yanından bak." dedim saçlarını okşamaya devam ederken. "Yunus'un olayı olmasa şu an birlikte olamazdık."

Kafasını kaldırıp çenesini göğsüme dayadı ve bana baktı. "Şakası bile çok kötü." Çatılan kaşlarını düzelttim tebessüm ederek.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin