Afitap
Kıpkırmızı gözler, şişmiş göz altları ve kapakları... Dün gecenin müthiş (!) eserleriydi. Soluğumu derince içime çektim. Bir süre boş gözlerle baktım yastığa.
Kafamı çevirip saate baktığımda daha çok erken olduğunu fark ettim. Ama uyuyabileceğimi de zannetmiyordum. O yüzden usulca kalkıp gittim banyoya ve işlerimi hallettim.
Mutfağın yolunu tuttuğumda aklımdan hazırlayabileceklerimi geçiriyordum. Börek gözüme iyi bir seçenek gibi gözükünce yalancı su böreği yapmakta karar kıldım.
Böreği hazırlayıp fırına koyduktan sonra menemen için malzemeler çıkardım. Aheste aheste onları doğradım kendimi kesmemeye çalışarak.
İlk yemek yapmaya başladığım zamanlar, her defasında elimi keserdim. Sakar biri olduğumu düşünmüyordum ama kesme işi de hayatımın bir gerçeğiydi.
Doğrama işlemini bitirdikten sonra bileğimdeki saate baktım. Biraz daha vakit vardı. Ben de çayı koydum, masayı hazırladım yavaş yavaş. En son menemenin de altını yaktıktan sonra beklemeye başladım. Karıştırırken düşünceler de beynimde bir o duvara çarpıyor, bir bu duvara çarpıyorlardı.
Öncelikle babamla konuşmalıydım. Onun illaki tanıdığı üst düzey bir polis varmıştır.
Geri kalanını onlar hallederlerdi herhalde.
Küçük yaştan beri adamlar bu işteymiş. İlk başlarda rahatsız etmeseler de 13 yaşından sonra tehdit etmeye başlamışlar. Hâliyle o da korkmuş. Küçücük bir çocuk ne yapabilir ki?
Bebeğim benim...
Küçükken başımıza gelen ufak tefek olaylarda parmağı olduğunu düşünüyordu Yunus. Dediğim gibi ufak tefek olduğu için babamın üstüne düşmemiş olma ihtimali yüksekti. Aksi halde bu kadar süre peşimizde dolanamazlardı.
Çocuk kaçıran ve organ mafyalığı yapan bir suçlu ile karşı karşıyaydık fakat ben, niyeyse çok güçlü bir adam olduğunu düşünmüyordum. Babamın alt edeceği biri olmalıydı... Veya sadece öyle umuyordum, bilmiyordum.
Elimden kaşığın alınmasıyla ürkerek kendime geldim.
YAAD, tavayı karıştırıp ocağın altını kıstı, çayı demledi ve fırına baktı. Bense o sırada boş boş onu izliyordum.
Uzun boylu bir adamdı, omuzları geniş, saçları orta uzunluktaydı.
Bana dönüp gözlerini benden ayırmadan adımladı.
“Merak etme, ben halledeceğim.” diye fısıldadı. Neyi halledecekti?
“Neyi?” diye fısıldadım ben de. Neden fısıldadığımız hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Zihnim boşaltmış gibiydi kendini.
“Kardeşin...” Diyalogu yalnızca ikimiz sürdürmüyor ve bu kadar odaklanmıyor olsam muhtemelen duyamazdım.
Derin bir nefes aldım.
Kafamı aşağı yukarı salladım.
“Ben halledeceğim. Sana ihtiyacım yok. O, benim kardeşim. Ablası olarak ben halledeceğim.”
Kafasını yukarı kaldırıp soluklandı. Sanırım sinirlenmeye başlamıştı ama ortada sinirlenecek bir durum da yoktu hani. Neticede Yunus, benim sorumluluğumda sayılırdı. Zaten şirkete o bakıyordu, bir de bize bakacak değildi ya.
Ellerini omuzlarıma koydu. Bu aralar çok fazla bana dokunuyordu izin almadan ve bu, beni ciddi manada rahatsız ediyordu.
Bir adım geriye gidip ellerini düşürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duvar
RomanceŞımarık, kendi istediği gibi yaşayan, bencil ama bir o kadar düşünceli bir kadın olan Afitap Soytürk, vicdan yükünün ağırlığıyla kabul ettiği evliliğinde güçlü kalmak için elinden geleni yapmaya çalışacak. Umduğu ve bulduğu çok farklı olan Yusuf Al...